20081026

Bir Abbas Kiarostami filmi: 10(Ten)









Abbas Kiarostami ve sineması



1940 doğumlu Dünya çağında tanınan ve takdir gören bir yönetmen olan Kiarostami bu filminde de olduğu gibi yönetmen, senarist ve yapımcılık yapmaktadır. Abbas Kiarostami İran Sineması’nda 1960’ların sonunda başlayan İran Yeni Dalga’sının yönetmenlerindendir. Bu akımın en belirgin özelliği şiirsel diyalogları, politik ve felsefi konularla ilgili alegorik hikaye anlatma tarzıdır. Kiarostami filmlerinde bu özelliklere sıkca rastlamak mümkündür. Ayrıca yönetmen filmlerinde genelde çocuk kahramanlara, kırsal yörelerde geçen filmlere, belgesel tarzı hikaye anlatımlarına ve sabit kamera kullanımına sıklıkla rastlamak mümkündür.



10(Ten)



“Her insan değerlidir.” Etik olarak desteklenen bir söylemdir. Ama ne kadar uygulanmakta o tartışılır. Olayı etik boyutundan ahlaki boyuta indirgediğimizde her toplum kendi insanına ayrı bir değer göstermektedir…

İşin içine kadın-erkek sınıflamasının belirgin olarak girdiği bir ülke olan İran’dan çıkmış dahi yönetmen 10(Ten) filminde de bu ayrıma bir gönderme yapmıştır. Zaten o havayı soluyan ve farkında olan herkesin bu konuda söyleyecek bir şeyleri vardır diye düşünüyorum.



Bir insanın hayatının sıradan bir gününe dahil olduğumuzda onunla ilgili oldukça somut deliller elde edebilirsiniz. Kiarostami’nin de bir kadın üzerinden yola çıkarak vermeye çalıştığı Tahran yönetimi altında ezilmiş bir kadını anlatan 10(Ten) bize bunu kanıtlayan bir sinema örneğidir. Yönetmenin bulunmadığı hareket halinde bir arabada çekilen filmdir 10(Ten). Yönetmen oyunculara ne yapmaları gerektiğini söyleyip otomobile yerleştirdiği sabit bir dijital kamera ile yakın planlı bir çekim tekniği denemiştir. Arabanın dışındaki dünyayı sadece sesten ibaret kılan ve arabaya birilerinin binmesi dahilinde insan yüzü görebildiğimiz filmde dikkat çekici diyaloglara yer verilmiştir. Şoför koltuğunda gördüğümüz kadının kendi ve etrafındakilerin diyaloglarıyla bize, Tahran’da geçen mollacı rejimde sıkışıp kalmış bir kadının hayatını yansıtmaktadır.



Zaman zaman kamera sadece yan koltukta oturmuş kişiye sabitlenir, arabanın içerisine giren herkesi sadece o kadının kabule ttiği, hayatının içerisine aldığı kişiler olarak kabul ettiği, hayatının içerisine aldığı kişiler olarak görebiliriz. Dışarıda kalanlar ise onun dış dünyasından izler taşıyan yan koltuk konuklarıyla anlam bulmaktadır.



Arabayı kullanan ve adı olmayan kadını sürekli ileriye gitmekte olduğunu gördüğümüz arabasında tanırken, somut anlamıyla bir yol kat ettiğine tanık olsak da aslında bize Kiarostami’nin de anlatmaya çalıştığı gibi bir döngü içerisindedir. Çünkü bir kadındır. Ona verilen değer de insan olmasından çok kadın olmasının getirisiyle birlikte gelir yaşadığı ülkede. Hele bu kadın kocasından ayrılmayı tercih etmiş bir çocuk annesiyse işi daha da zordur. Çünkü kendini anlatmak zorunda olduğu bir oğlu vardır. Ama bu da bir şeyleri daha da zora koşmaya yetmektedir. Çünkü oğlu da bir karşı cins insanıdır…Tıpkı karşı cinsin olduğu her yerde her zaman “zor” olana maruz kalmış başka kadınlar gibidir…



İşte bu şekilde başlayan ve bitene dek de “İran’da kadın olmak.” olgusu ince ince işlenen bir yapımdır 10(Ten).



Sadece filmin içerisinde midir İran?



İran’da gösterime girmesine izin verilmeyen yaklaşık doksan dakika süren bu filmde yönetmenden otuz dakikasını kesmesi istenmiştir. Bu yasağıyla filmde anlatılan İran rejimini tasdik etme fırsatını da bulmuş bulunmaktayız. 2004 yapımı olan bu filmin yönetmeni Kiarostami yakın bir zamanda (nisan’08) yaptığı açıklamayla ülkesindeki bu portreyi şöyle anlatmıştır: “Hükümet geçtiğimiz on yılda hiçbir filmimi göstermemeye karar verdi. Bence filmlerimi anlamadılar ve yalnızca istemedikleri bir mesajın ortaya çıkması olasılığına karşı gösterilmesini önlediler.”



Bence bu yönetmen filmler yapmaya devam etmelidir. Bugününden gelecekte tarihi irdeleyenleri şaşı bırakacak ülkesini anlatmaya devam etmelidir.



İyi seyirler…

5 yorum:

  1. Ben çocuk oyuncuya çok şaşırmıştım. Ben bu yaşımda onun yaptığı rolü sergileyemem herhalde. Evet!

    YanıtlaSil
  2. Yönetmenin de "doğal" bir ortam yaratıp;
    kamera, mikrofon, kalabalık vs dolu bir stüdyo yaratmamasının da payı büyük bence bu çocuk için.

    YanıtlaSil
  3. bu filmi biliyorum...
    İranda kadın olmak,istemezdim..

    Türkiyedede:)

    Çünkü ikisindede yasaklı kadın..

    Birinde örttüğü için...

    Birinde örtmesi gerektiğini devlet eliyle yerine getirdiği için..

    Birinde laiklik dini:)

    öTEKİNDE MOLLA..

    YanıtlaSil
  4. bu film çok güzel. zaten iran sinemasından çok az kötü örnek çıkıyor. son dönemlerde hana makhmalbaf'ın "utanç" (Buda as Sharm Foru Rikht) filmi de var, onu da tavsiye edebilirim ya da belki izledin. oradaki çocuk oyuncu enfes.

    YanıtlaSil
  5. Utanç'ı izlemedim. Edineceğim en kısa sürede..Tavsiye için teşekkürler..

    YanıtlaSil