20151014

Amerika'da alabalık Avı - Yazar : Richard Brautigan

Yazarın daha önce de Talihsiz Kadın kitabını okumuştum. Olduğu gibi; entrika, dolaylama, kurgu ihtiyacı olmayan akışa bırakarak yazan biri olduğunu düşünmüştüm. Bu kitabında bunu teyit ettim. Brautigan kafasını özgür bırakıp, çok da roman yazıyorum kaygısı gütmeden yazan bir adam. Okurken onun elindeki yazmak istediği şeylerin ham metnini okuyormuş hissine kapılabilirsiniz. Altıkırkbeş Yayınları bunu hissetmemize daha çok yardımcı olmak için kitabı daktilo fontu ile basmış. 
Akıcı ve okurken keyif veren, bittiğinde zihinde birkaç toz birikintisi bırakan bir kitap. Kuşkusuz ki hayat gibi, dolaysız yaşamak gibi… Daha önce de benzettiğim üzere Jim Jarmusch filmi izlemek gibi…


"Aynı şey benim de başıma gelmişti. Yaşlıca bir kadını alabalık nehri ile karıştırdığımı hatırladım ve ondan özür diledim. 

"Afedersiniz" dedim. "Sizin bir alabalık nehri olduğunuzu sandım."

"Değilim." dedi.




Yayınevi : Altıkırkbeş yayınevi, Sayfa sayısı : 159

Okuma tarihi : Temmuz 2011

Çürümenin Kitabı - Yazar : E. M. Cioran

Umutsuzluk, mutsuzluk, inançsızlık ve elbette ki çürümüş insanlık kadar doğal bir şey yok diyor Cioran. İnsanların Tanrı ihtiyacına, "başkaları" ihtiyacına yaptığı göndermeler, çeşitli başlıklar altında toplayarak dile getirilmiş. Bu başlıklar kitabı daha okunur kılıyor. Hislerin bütünü, insan ihtiyaçlarının bütünü ve ihtiyaçlarının kölesi insan.. 


Çok sert bir dille bireyci merkezden irdeliyor insanı Cioran. Okunması gereken ve attığı tokatları hissettiren gerçekçi bir kitap.

Yayınevi : Metis Yayınevi, Sayfa sayısı : 166

Okuma tarihi : Temmuz 2011

Otranto Şatosu - Yazar : Horace Walpole

1717 ve 1797 yılları arasında yaşamış Horace Walpole'un gotik akımın ilk yapıtı olarak adlandırılan bu romanı; o bu türde neyi görsem benzettiğim ve Edgar Allan Poe öykülerini çağrıştırmıyor değil. Lanetlenmiş bir kadın, ailesinin saygısını bir soysuz olsa da asla yitirmeyeceği ortadadır. Onun ve çocuklarının başına gelenler, eşinin sadakati, aşkın önüne geçen soy sevgisinin anlatımı hakimdir tüm romanda. Oldukça garipsediğim tutumlar o dönemin aslında bir gerçeği belki de.. Ön sözde bunun gerçek olma ihtimalini vurguluyor, emin değiller tabii ki de...

Yayınevi : Altıkırkbeş yayınevi, Sayfa sayısı : 128

Okuma tarihi : Haziran 2011

20151007

Maldoror'un Şarkıları / Yazar Comte de Lautreamont

24 yaşında bir otel odasında ölü bulunan Lautreament, Isidore Ducasse olarak da bilinir. Maldoror’un Şarkıları kitabı altı şarkıdan oluşan bir düz yazı metin aslında. Tanrı, insan ve kendisi üçgeninde öfkesi, özeleştirisi ve nefretini dile getirmiş olan Lautreament, pek çok şaire ilham kaynağı olmuş. “Opus Magnum” ( Büyük iş) adıyla nitelendirilebilecek çarpıcı bir dili var. Duvardan duvara çarparken bizi, bir ara kendisini de bizimle havada dansediyorken görmek mümkün. Açıp açıp tekrar okunası bir kitap, başından başlanması gerekmeyen…

Yayınevi : Kırmızı yayınevi, Sayfa sayısı : 313

Okuma tarihi : Haziran 2011



Doğum Travması / Yazar : Otto Rank

Otto Rank, Freud tarafından yetenekleri fark edildiğinde ne üniversite eğitimi görmüş biri dahi değildi. Freud onu üniversiteye göndererek psikanaliz üzerine çalışmaya devam etmesini sağlamış. Bu süreç sonrası, Otto Rank, Freud’un psikanaliz kuramına karşı bir tez ortaya koyduğu bu kitabında, bahsi geçen doğum travması çocuk üzerinde Freud’un Oidipus Kompleksi tanımlı anne-baba faktörünün aslında doğumla başlayan travmadan daha önemsiz olduğunu dile getirir. Çocuk anne karnından dışarıya ilk adım attığı esnada yaşadığı korunmasızlık kaygısı, onun hayatındaki pek çok kaybın, ayrılığın, sonun kaygısının özü olduğunu dile getiriyor. Çocuk anneye bağlıysa, tam da bu doğum esnasında kopuşunun onarılmasını istediği ve bir an evvel anne karnına dönmek ( bu ölüm korkusu olarak görülür) isteğini getirdiğini anlatır. Babaya ve çevreye hatta aksi neticelerle anneye olan hırçınlık veya aşırı bağlanma yine doğum esnasında yaşadığı ve ömrü boyunca asla unutmayacağı bu travma ile açıklanıyor. Freud’a karşı durdurduğu,direkt antitez ürettiği sayfalar sonlarda ve bunu anlatırken pek çok düşünürün de referansını almış.

Yayınevi : Metis yayınevi, Sayfa sayısı : 184

Okuma tarihi : Mayıs 2011


Deliliğin tarihi - Yazar: Michel Foucault

Foucault’un gerçekten sakin ve dinç kafayla okunması gereken bir başka kitabıdır. Zorlayıcı bir metin ama müthiş bir tarih birikimi… Deliliğin henüz tanımlanmadığı, geçmişinden bugüne gelene dek aldığı yol… Tanımlanmamış delilikte, kapatılmadan ziyade, şehirden uzaklaştırılma, hatta deniz açıklarına gemiyle götürülüp bırakılma gibi yöntemler izleniyormuş ilkin. Sonrasında cüzzamlıların yer aldığı hastanelere kapatma çoğaldıkça hapishane ve sonunda ilk “tımarhane” olan Bietre’nin açılması… Tarih akışını oldukça anlaşılır ve örnekleriyle, o dönemlerde verilen çeşitli yapıtlar ve romanlardan alıntılarla açıklayan Foucault, çok derin bir araştırma yapmış. Nietzsche dönemine geldiğimizde dehanın insanı delirtmesine değiniyor ki hele o bölümlerde uzunca süre duraksamamak elde değil…


Yayınevi : İmge yayınevi, Sayfa sayısı : 798

Okuma tarihi : Nisan 2011


20151006

Virginia Woolf'tan Yazarlık Dersleri / yazar: Danell Jones

Virginia Woolf hakkında çok şey bilmeme rağmen, henüz tanımamışken bir başlangıç olması amacıyla aldım bu kitabı. Fakat çok da beklediğim türde Woolf’u tanıtan bir kitap değildi. Onun yazma sanatını irdeleyen ve insanlara yazma disiplini edinmeleri konusunda öneriler sunan, bunun nasıl olacağını Woolf üzerinden, onun bazı derslerindeki cümleleri ve örnekleriyle anlatan bir kitaptı. Yazmak yetisini ve gerçekleştirme yöntemlerinin oldukça “özgün”lük barındırdığına inandığımdan, bu kişinin asla olmayacak bir Virginia Woolf yaratma çabası ya da bu yöntemle “ben onu çok iyi anladım, size de anlatayım” gibi bir üslup takınması hoşuma gitmedi. Bir de Virginia Woolf eşiyle birlikte yayınevi kuran bir kadın, dolayısıyla tek mesleği ve geçimi yazmak üzerinden. Belki yurt dışında yine bu tür bir yaşam sürebilen yazarlar mevcuttur, fakat ülkemizde tüm zamanını yazmaya ayıracak ve bununla para kazanıp geçinilebilecek bir ortam mevcut değil maalesef. Dolayısıyla sabah kalkınca 5 sayfa, akşam yatmadan şu kadar satır yazın öğütleri pek geçersiz…Ama Woolf’un çok hoş sözleri vardı kitapta..


“Dünya tüm gücüyle sizden yazmaya zaman ayırdığınız mesai saatlerini ya da daha fenası, yazmak istediğiniz için kendinizi suçlu hissetmenizi sağlamaya çalışırken, yazmak çok zorlayıcı olabilir.”



Yayınevi : Timaş yayınevi, Sayfa sayısı : 144

Okuma tarihi : Mart 2011



Dada Manifestoları ve seçme şiirler / Yazar: Tristan Tzara

Alternatif Fanzin’in Ankara ziyareti sırasında bıraktığı bu kitabı daha önce de okumuştum ama bu merakla değil. Çağdaş Sanat Manifestoları’nı okurken iyice merak ettiğim manifestolardan biri buydu, diğeri de Sitüasyonist Manifestolar kitabı.
Kolajın şiirde, yazıda ilk kullanımının işaretini veren Tristan Tzara döneminin başkaldırısı niteliğinde şeyler söylemiştir. Rastgele yazılmış şiirler, rastgele seçilmiş sözcüklerle her şeyi yapabileceğimize inandırması aslında biraz da herkes ya da her şey sanat, sanatçı olabilir tartışması olabilir. Akademilerin çokbilmişliklerinden sıyrılan, bir bisiklet tekerinin, bir pisuarın bile sergilendiği sergiler açan bu adamlar büyük bir başkaldırıya ön ayak olmuşlar kanımca. Gerçeküstücülük kurucusu Andre Breton’un da aralarında olduğu Dadaistler, dönemlerinde çıkardıkları dergi ve düzenledikleri sergilerle oldukça gürültü kopartmışlar. Sonrasında ortaya çıkan sürrealizme önce karşı duran ama sonra yanında yer alan Tzara, şiirleri, kolaj örnekli resimleriyle o dönemi olduğu gibi anlatabilme gücüne sahip bir kitap ortaya çıkarmış.


Yayınevi : Don Kişot, Sayfa sayısı : 160

Okuma tarihi : Mart 2011



Çağdaş Sanat Manifestoları - Yazar : Rafet Arslan

Yeni sanatın sokak ve insan algısı... Var olduğu köklerde köklü değişiklik. Kanat takmış akıllara mutant çığlıklar eklentisi , porno-politik senaryolara erekte şiir ritminde dokunuşlar. Sokağın sanat oluşu ve bu oluşun insana en yakın duruşu... Sürrealist bakışların kol gezdiği bir metin ve manifestolar toplamı. Kendini hepten yıkıp etrafına öyle bakacaksın, kendini bilmeden dünyayı algılamayacaksın diyen bir başka adam. Dile yansımış inadına var olan bir hayat, yaşam özeti. “Hayatın toplamı sanat” anlayışı ve dürtü öncelikle -özsel bir dürtüyle- dünyayı ve sanat algısını akademiden sokağa taşıyan ve tüm duvarlarda bir kendilik bırakan yaşanmışlık. Bireyin kendi kolektifliğinden doğan bir karmaşa. Biz en çok da kendi kendimize kalabalığız, en az kendimize yalnızız diyen bir adam Rafet Arslan.



Yayınevi : Altıkırkbeş, Sayfa sayısı : 192

Okuma tarihi : Mart 2011