20220503

gürültü çağında sessizlik / erling kagge

"Sessizlik,
Çimler üzerinde yaşayan,
Her çöpün altında
Ve taşların arasındaki maviliklerde.
Sessizlik, avuçlarında bir kuş yavrusu gibi uzanan.

 İnsanın, Rolf Jacobsen'ın deneyimlediklerinde kendisini bulması kolay. Denizlerde tek başına suyun sesini duyarsın, ormanlarda şırıl şırıl akan bir dere veya rüzgârda hareket
eden yaprakları, dağlarda taşlar ve yosunlar arasında küçük hareketlenmelerin sesini. Ben ise bunu kendi içimde arıyorum. Bir dakikadan diğerine. Bu, dışarıda, doğada olabilir, ama aynı şekilde ofise giderken de gerçekleşebilir,
bir buluşmadan önce az biraz durduğumda veya yalnızca bir konuşmadan koptuğum o anda.
Dünyayı dışarıda bırakmak, çevrene sırtını dönmek anlamına gelmez; tam aksine, dünyayı biraz daha açık seçik bir şekilde görmek, bir yön tutturmak ve hayata aşık olmaktır.
Sessizlik kendi içinde zenginleştiricidir. Bu, özel ve lüks bir vasıftır.
Yeni düşünme biçimlerinin kilidini açabilecek bir anahtardır. Bunu bir feragat veya manevi bir şey olarak değil de daha zengin bir hayat yaşamak için pratik bir kavrayış olarak görüyorum. Veya biraz daha alelade söyleyecek
olursak: Bir kez daha televizvonu açıp haberlere bakmaktan çok daha derin bir deneyimleme biçimi."
"Kimi dinlerde tanrılar, kendilerini gürültülü bir sağanak veya fırtına olarak ifşa eder. İncil'de genelde Tanrı sessizliğin kendisidir. Krallar Kitabı'nda Tanrı'nın kendisini İlyas'a nasıl gösterdiği anlatılır. İlk önce bir kasırga
çıkar, ardından bir deprem, sonrasında ise yangın. Tanrı bunlardan hiçbirinde değildir. Tanrı daha sonra gelir, sessiz bir uğultu içinde veya İncil'in yeni çevirisinde ifade
edildiği üzere "kırılgan bir sessizlik" içinde. Bu hoşuma gider. Tanrı sessizlik içindedir.
Hindu felsefesinde çok anlatılmış bir anekdotta, ki bu aynı şekilde Budizme ait bir anlatı da olabilirdi, bir öğrenci öğretmenine, Brahman'ın, yani dünyanın ruhunun, ne olduğunu açıklayıp açıklayamayacağını sorar. Öğretmen
soruyu duyduktan sonra sessiz kalır. Öğrenci, cevaben tek bir kelime almaksızın iki üç kez daha sorusunu yineler. En sonunda öğretmen ağzını açar ve der ki: "Ben bunu sana
şu an öğretiyorum ama sen dinlemiyorsun."
Cevap elbette sessizliktir.
Zen-Budizmde gördüğün şeye, yani görünür dünyaya meydan okumak diye bir esas vardır. Bunun en bilindik alıştırması, koan, yani sessizce oturmak ve tek elle alkışlama sesini düşünmektir. Bununla hedeflenen. tek elle alkışlamayı -ki bu imkânsızdır- hayal etmek ve mantıklı ve makul olanın ötesine geçmek anlamına gelen şeyin üzerine odaklanmaktır. Düşünmeye değebilecek diğer bir ev
vapımı koan: Kelimelerin var olmadığı bir sessizlik. Veya var olmayan bir şeyi düşünmeyi denemek.
Eski filozoflardan Aristoteles ve Platon sonsuzluğa dair bilgiyi ve hakiki olanı, kelimesizlik olarak tasvir etmiştir. Platon buna arrheton, yani "dile getirilemeyen"
ve Aristoteles ise aneu logou, yani "konuşmasızlık" veya "kelimesizlik" der. Kelime hazinesinin sona erdiği o yerde, her iki filozof, büyük hakikati anlayabilme imkânının
doğduğunu iddia eder.
Yalnızca büyük hakikatleri değil, küçük hakikatleri de. Mesela yanlış yola girdiğinde durup GPS'i kontrol etmek zorunda kalır, müziğin sesini kısar ve kafanda netlik
 oluşturmak için arabadaki diğer kişilere sessiz kalmalarını rica edersin. Bu, o kesin anda, herhangi bir anlamı olan tek şey hakkındaki düşüncelerinizi toplamanızı sağlar: Doğru
yönü bulmak."

Bir başka meditasyon öven kitap buldum kendime. Çok güzeldi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder