Çocukluğumda filmlerdeki çocukların ya ağaçtan evleri olurdu ya da tavan arasında gizli bir sandık bulma hallerine tanık olurdum. O çocuklar özeldi. Kıskanırdım.
Hani karanlık odasında içerden gelen çıtırtıları bizim gibi evin tüm ışıklarını aydınlatarak yoklamazlardı. Ya da benim bebeklerim en fazla ağlama sesi çıkarıyorken, onlarınki sahiplerini öldürmeye kalkardı. Chucky gibi korkunç isimleri vardı ya da gerçekten bebeğin filmdeki hali, adını korkunç ambiyanslarla donatmıştı. Bizimkiler gibi “Alice” olmuyordu. Ya da Elifcik. Ya da ana okulunda onun kadar güzel olamadığımız arkadaşımızın ismi.
“Hani okulda en sevdiğin arkadaşın kim?” diye sorarlardı da, annemin annesiyle en iyi anlaştığı kızın ismini bir çırpıda söyleyiverirdim. O zamanlar arkadaşlarımızı annelerimiz seçerdi. Şimdilerde “niye artık görüşmüyorsun?” diye bile soruyorlar. Annesini ben bile tanımıyorum, o anlatıyorsa ne ala…
Hani cinsiyete göre hemcinsi bir ad söylersin sonra karşındaki senden yaşça büyük kişi hin oğlu hin gözlerle sana erkek yok mu diyip hoşlandığın çocuğun adını alırdı ağzından. Geçen gün dört yaşındaki kuzenime sordum da “ben onu seviyorum” dedi, ben bir şeyler keşfetmiş olmanın tadına varamadan. Sonra anlatmaya başladı ve “kimseye söyleme, sırrımız olsun” dedi. Bizim ağzımızdan laf almak için “kimseye söylemeyeceğim, söz” ler aklıma geldi, güldüm. Kıskandım.
Beni şaşırtanın çocukluğum günleri olduğunu düşünürken aklıma geldi de, çok net bir çocukluk var gözlerimin önünde. Pek çok toplum bazında yapılan kategoriye göre gencim. Hani 30’a yakın bir rakam olmaya başlayınca artık bu denmeyecek belki ama o zaman da gençlik netleşecek gözümde.
Peki o zaman nelere şaşıracağım?
İnsan olmanın sonucu bu sanırım sürekli bir değişim hali, hani sadece kendi içerisinde değil bu değişim. Diyorlar ya “şimdiki çocuklar” “şimdiki gençler”. Ha işte, ondan. Bir yol var üstünde ilerliyoruz. Hani düz ve önceden görülesi bir yol. Yol değişmiyor da üstünden yürüyenler sürekli evrimleşiyor. 0-18 yaş arasının bir yolu var mesela. Ve 18’den sonra başka yola giriyorlar. Bu yaş sınırını daha da daraltabiliriz tabiî ki, diğer yola geçmeye hak kazananlar oldukça nüfusu değişir. Kişiler değişir. Yol aynı kalır. Ya da saçmaladım bilmiyorum.
Sadece şaşırıyorum.
Ne kadar çoğuz!
Kalabalık!
Birbirini tanımayan!
Yavaş yavaş oldu her şey. Bak dedim ya arkadaşlarımızın annelerini bile tanırdırdı annelerimiz. Şimdi tanımasın da birbirimizin yalanlarını enselemesin diye kıvranıyoruz. Şimdi biz dostum demediğimizin kaç kardeşi olduğunu bile bilmiyoruz. Ya da en sevdiği arkadaşının ismini. Çünkü kalabalıklar. Hani bahsedecek çok şey var hayatımızda. Bunlara gelmeden anlatacak çok fazla şey. Bazen şaşırıyoruz, söylediği şeylere. Neden ben bilmiyorum değil sen neden söylemedin diye kızıyoruz ona. Onlar kalabalıklar diye vazgeçiyoruz sorgulamaktan.
Ne diyorum ki ben?
Yalnızlık…
Kalabalıklara rağmen yalnızlıklarını izleyin insanların. Neler yapıyorlar bir bakın bakalım.
Ortaya koyduklarına dikkat kesilin. Sen yoktun bunları yapıyorken! Kalabalıkları yoktu!
Peki, o mutlu mu?
Birincisi; insan yalnızlığına yalnızca bir kaçış üslubuyla sığınıyorsa, onla iyi geçinme olasılığı azdır!
İkincisi; bunu bir ihtiyaç olarak görüyor ve kendi elleriyle kendini kendine kapatıyorsa işte o kalabalıklarda da izlenesi bir mahlûktur.
““Kendini bil” sözü, “kendini gözlemle” anlamına gelmez. “Kendini gözlemle” yılanın söylediği sözdür. Anlamı, “ Kendini eylemlerinin efendisi yap!” Ama sen zaten öylesindir, eylemlerinin efendisisindir. Öyleyse bu söz şu anlama gelir:
“Kendini yanlış anla! Kendini yok et!” ki bu söz kötülük içerir – ama ancak iyice eğilip de ta derinlere kulak verirse bu sözde gizli olan iyiliği de işitir: “Kendini olduğun şey yapmak için””*
“Ruhsal savaşımdan kendinin olanla dışarıdan geleni birbirinden ayırma saçmalığı” *
Tüm bu tümceler içerisinde çocuk vardı, anne vardı, arkadaş, dost ve “kendi” vardı. Tüm hepsinin ortak noktası insandı. Benim annemin arkadaşı dosttu, çocukluğu benim dostumun anneliği arkadaşı çocukluğu… Benim çocukluğumun arkadaşı dostu annesi… Karışık mı geldi. Bir daha oku!
Hepsinin birbirini izlemesi, izledikçe tanımlanabilir olması. Bir gün olacak olduğunun ya da farkında olmadan olmuşluğunun tanımını çıkarması gerekliliği.
“…Bugün ilerlemenin daha da ileri gitmek için yola koyulduğu şimdiki bugündür.” *
Bugün ilerledikçe adı bugün olmayacaktır! İnsan yaşadıkça farklı kimlikleri onu yeniden doğuracaktır. Yeni biri kılacak ve bu hal hiç ama hiç durmayacaktır.
O yüzden gözlemlemek bir gereklilik, gözlemlemek ayrıntı ve ayrıntı da ihtiyaçtır.
“İnsanlarla iç içe olmak insanı kendini gözlemlemeye götürür.” *
İnsan kendi kişiliğine kalabalıklarla tanım koyar. Diğer insanlara baktıkça ne olması gerektiğine dair akıl notu tutar.
Yanlış anlamayın ben sadece şaşırıyorum.
Ne kadar çoğuz!
Kalabalık!
Birbirini tanımayan!
Tanımaya çalışmayan!
*Kafka-Defterler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder