Hiç bilmediğin bir yerde, tanımadığın insanlarla birarada olunca insanlardan önce mekanı incelersin. Sonra insanlara kayar gözün. Süzersin. Ama tek tek, detay detay. Ben ilk önce ayakkabısına baktım. Bakarım. Temiz veya kirli, eski veya yeni diye değil sadece baktım. Bakarım. Ve aslında gözler kadar ayna olan o ayakta takıldım kaldım. Yürümüyor, oturuyor oluşu ya da hareketli oluşubeni cezbetmedi belki ama aynı yerde 1 dk'dan fazla kalan ayaklara karşı ayrı bir ilgi duyuyorum. Duydum. Hele de baktığını görmesine rağmen, ayakları etki-tepki misali bir kıpırdanma göstermemişti ki. Rahattı. Hiç bilmediği bir ortamda, tanımadığı insanların arasında rahattı. Tedirginlik yansımamıştı vücuduna öyleyse içinde de yoktu.
Sonra ansızın birinin kalkışını gördüm kafamı çevirdim. Başka birisinin bakışı onu rahatsız etmişti. Ben değildim. Sonra tekrar döndüm o sakin, ruhsuz ayaklara... Tanıdık geldi bi an. Kafamı kaldırmadan az evvel gördüğümkü kadar yabancı değildi. Samimiydi. Hatta hareket etmeye başlamıştı. Yavaş, yavaş. Yine oturuyordu bu ayakların gövdesi belli. Bir noktaya kadar kafamı kaldırdım. Manzara şaşırtıcı idi. Göğüslerine dek görebildim. Daha yukarısı acı veriyor beni kasıyordu. Olmadı göremedim. Tekrar ayaklarına döndüm. Hareket hızlanmıştı. Sanki o da benimle birlikte kasılmıştı. Görmemi istiyordu belki de. Sonra bir yabancı yanaştı yanıma aynı yabancılıktaki ortamda. Ben ayakların sahibinin yüzüne bakmak isterken kaldırdı kafamı, yüzüne doğrultu yüzümü. Bu kez tedirgindim. Dedim hayır bu o ayakların sahibi değil. Ayakları kadar sakin değil yüzü bir hayli öfkeli, gergin. Eline aldığı aynayı tuttu yüzüme:
-Bak gör bu kadar yabancının içinde seyrettiğin ayakların sahibini. Acizsin sen. Kendin kendine yetemedin bak kendi yüzünü göremedin. O kadar yabancının arasına girmeden evvel yapman gerekeni yapmadın. Kendini tanıyamadın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder