Bazen o kadar derin bir uykuya dalıyorum ki kendi evimde uyanamıyorum. Kendimin olduğundan bile kuşkuluyum ya hala neyse... Uzunca süredir yatağım, kitaplığım, masam dediklerimin olduğu "odam" dediğim dört duvarı bazen yabancılıyorum. O kadar saçma sapan, gereksiz ve yabancı insanları alıyorum ki odaya. Zihnimde getiriyorum tüm kir, pislik ve kokusuyla. Tıpkı, anneannemin tabiriyle paçaları yerleri süpüren pantolonumu her gün giyiyormuşum gibi hissediyorum. Sokaktaki bakışları topluyorum bazen üstüme eve gelince kurtulamıyorum gözlerden, odama silkeliyorum. El sıkıştığım insanlar tenime kazınıyor sanki. Otobüste sürtünen kollar bacaklar, bilet kesen çocuğun tırnak araları bulaşıyor bana. Zihnimde kilometrelerce uzakta olanın bana yaptıkları eli kirli olanın tesiriyle aynı oluyor bi vakit. Şu an nefes almayanlar bile zihnimde olup odamda konaklıyor aynı günün gecesinde benimle nefes alıyor. Başka bir yere taşıyamıyorum, çünkü ailem gece kaç olursa olsun eve gelmelisin der bana. Gündüz / akşam biraz dağıtayım dediğimde geceyi anımsayıp sıkılıyorum. Eğer bir gün odamda kalmayacak olsam hep misafir hissediyorum kendimi. Erteliyorum kendimdeki pislikleri olduğum yere bırakmayı.
Sokakta her kim ne kadar yabancı ise artık odam dediğim yerin hemen yanı başında. Yamaçlarıma toplanmış bir yığın var şimdi. Bazıları çok flu. Renksiz yani, ama izi kalmış. Geçen odamda senelerdir duran tabloyu çıkardım. Kendim yapmıştım. Şu an eskiden orada olduğunu bildiğim için bir boşluğu var. Renksiz ama izi kalmışlar da öyle görünüyorlar hayatımda. Odamda. Eskiden çekmecelerim vardı. Gizli ve bana ait olan daha küçük daha bir ait. Az ve öz sığdırdıklarımla var olan. Şimdi hayatım koskoca bir odaya yayılmış durumda ve ben ısrarla yabancılıyorum. Sırada ne var merak ediyorum. Belki evin tamamı benim hayatım, şehrin tamamı benim, en sonra dünya mı? Hayır, hayır çok büyük. Bu kadarını kaldıramam sanıyorum. Neticede ben de insanım. Kendime acıyıp vazgeçmek istiyorum. Bazen. Ama eğer ki olacaksa da sokakları süpüren pantolonumu atacağım birazdan. Sonra da her şeyi "saklama" huyumun neticesi dolu bir dolabı temizleyeceğim. Biliyorum kovalarca çöp çıkaracağım odamdan. Somut varlıkları temizleyeceğim, yük olmayacaklar artık bana. Peki ya, o tablo. O tablo gibiler. Renksiz ama izi kalmışlar... Onlar uzunca müddet daha benimle görünüyor. Aslında onlar değil mi artık çekmeceye sığmayıp odayı hedef alanlar?
Evim olsun bir vakit. Dolu dolu odaları olsun razıyım, sonumuz bu. Ama rica ediyorum bir arka bahçesi bulunsun. Sıklıkla kaçayım ben oraya odalarına sığamadığım her an kusayım bir anda!
Gün gelsin bana ait bir dünya bulunsun. Pek çok şehri olsun ben hepsinde bir ev, oda bırakayım sonra sığamadığım bir anda da kendimi çekmeceye kilitleyeyim diyorum. Anahtarı da sadece bende ve onda olsun. Olsun.
yazıdaki resim ben tarafından yapılalı çoook olmuştur.
Odan artık arka bahçe olmaya yetmiyor mu? İnsan büyüyünce odası mı küçülür yoksa farklı arka bahçeler mi ister?
YanıtlaSilBiliyor musun tospağam her ne olursa olsun-hayatımın en zor ve sancılı kararlarını aldığım, benim için dönüm noktası olan sınavlara hazırlandığım, kimi zaman buhranlı günleri mi hatırlatsa da her şeye rağmen kahrımı çeken odamı hep özleyeceğim! kokusuyla birlikte sızlatacak bir gün yüreğimi biliyorum. Ve ben hep "eski günleri" özleyeceğim.
Yazını okuyunca tuhaf bi duygu çöreklendi yüreğime... Biz ne zaman büyüdük?
Odamı ben her daim özlüyorum Sokak Lambası... Bu kadar anlam yükleyebildiği "her şeyi" özler insan... İyi de olsa kötü de olsa bir anlamı var hayatımda...
YanıtlaSilBüyüdük Sokak Lambası. Hem de "bir anda" oldu.