20100303

gözbebekleri




Gerçekten bu kez en korkuncu olmuştu. Aslında en dememeli, yaşam sürüyor ne de olsa. İnanmakla inanmamak arasında gidip geliyorum bu kez. Bu gidip gelmelerim beni yine çok derin bir kuyuya itiyor. Kuyunun başı kalabalık. Çok fazla kadın gözü görüyorum beni izleyen. Aralarından biri tükürüyor kuyuya. Düşmüşüm bu kez, sadece ayak bileğim incinmiş. Başka bir zarar görmemişim gibi hissediyorum. Kokusunu duyduğum nemli hava genzimi yakıyor. Kafamı yukarı kaldırmaya cesaret edemiyorum. Gözler benim bakmamı bekliyor. İyice bakarsam göreceğim, hatta iyice bakmazsam bile göreceğim işte.

Sonra kuyunun içinde bulduğum bir taşa oturuyorum. Su var yüzeyinde, ayaklarım suyun altında kalıyor. Ayak bileğim suyun içinde acımıyor. Suyu izlemeye devam ediyorum. Sanki çok az olmasını normalmiş gibi hissediyorum. Bunu normal görsem de görmesem de içimdeki his değişmeyecekmiş gibi hissediyorum. Kuyunun içine bakan ve suya yansıyan gözbebeklerini görüyorum. İşte o an ayak bileğim acıyor. Diyorum sanki bu gözlerin dişleri var ve beni ısırıyor. Ellerime bakıyorum ufak tefek çizikler var. Çok eskiden kalma, yeni değiller kesinlikle. Kabuklu ama hala kırmızı. Suya değse artık acımayacak kadar “kabuklu”.

Elimi suya daldırıyorum dalga veriyorum suya. Gözleri görmemek için dalgalandırıyorum. Hatta bununla bir oyun bile yapıyorum kendime. Çok hoşuma gidiyor. Ellerimi suya sokup çıkarıyorum. Elimden süzülen damlalarda gözbebeklerinin olduğunu hayal ediyorum. İşte biri tam avucumda. Bunu bekliyordum diyorum ve ellerimin arasında eziyorum hırsla. Kanamıyor. İnsanın gözbebeğinde kan yok mudur? Bu kadınların kanı hep gözbebeklerinde mi yoktur? Benim yaralarım kanamış olduğu için mi kabukludur? Her yanım kabuk olsa ne olur? Kan nedir bilmeyen gözler üzerimdeyken kabuklu olsan kime ne faydan dokunur?

Gözyaşı hissediyorum. Ellerimi sudan çıkarıp yüzüme dokunuyorum. Ellerimin ıslaklığından kendi gözyaşımı seçiyorum. Annemin siyah mercimekten taşları ayıklamamı istediği o ilk günü anımsıyorum. Anne bunların hepsi birbirine benziyor seçemiyorum dediğimi. “Eğer taşlı bırakırsan sana gelir yemekte” dediğini. Şimdi elimin ıslaklığında gözyaşımı ayrıştırmak isterken aynı şeyi hissediyorum. Eğer suyun içindeki gözbebeklerini şimdi gözyaşından ayıramazsam bana gelirler. Yine gelirler. Hep gelirler. Nolur gelmesinler! “Anne diyerek uyanıyorum. Bunun bir rüya ya da gerçek olması hiçbir şey değiştirmeyecekmiş gibi hissediyorum. Ben daha bir şey anlamamışken annem hemen de odamın kapısında beliriyor. Gözlerini göremeyecek kadar uzağım ona ama soruyorum. “Günaydın anne” diyorum “neden gözlerin kanlanmış?”

 21.02.2010

resim: Fellini/Olağanüstü Öyküler filminden.

1 yorum:

  1. ne gerçek bir düş bu böyle uyanıkken gördüklerimiz gibi...

    YanıtlaSil