Karanlık düşleri olan karanlık insancıklar. Ne çok şey olabilmiş(!), ne de kendini hiçin içinde anlamlandırabilmiş; doğumuyla ölümü arasında, her gün güneşin doğuşunu ve batışını izlemeye mahkum insancıklar.
Sabah yataktan kalktığı andaki ağız kokusuyla çay demleyen ve tüm gününü gece kahvesine dek sürdüren mazlumlar. Gördüğü, konuştuğu, tekrar tekrar baktığı, yarattığı ve seviştiği herkesi avuç içlerini yalatarak geceye çeken zavallılar.
Biz!
Güneşin aydınlattığı ve her defasında gözlerimizi kamaştıran gündüzün yenilmez vasfını bir sokak lambasına değişebilecek denli korkunç biz. Ve sonra gün boyu ufka yakın bir yerde konaklayıp geceyi arzulayan yine biz. Tüm bunlara rağmen, bulduğu ilk fırsatta da güneşe peşkeş çeken biz...
Sabah yataktan kalktığı andaki ağız kokusuyla çay demleyen ve tüm gününü gece kahvesine dek sürdüren mazlumlar. Gördüğü, konuştuğu, tekrar tekrar baktığı, yarattığı ve seviştiği herkesi avuç içlerini yalatarak geceye çeken zavallılar.
Biz!
Güneşin aydınlattığı ve her defasında gözlerimizi kamaştıran gündüzün yenilmez vasfını bir sokak lambasına değişebilecek denli korkunç biz. Ve sonra gün boyu ufka yakın bir yerde konaklayıp geceyi arzulayan yine biz. Tüm bunlara rağmen, bulduğu ilk fırsatta da güneşe peşkeş çeken biz...
Ne yaşarsak yaşayalım, ne istersek isteyelim her şeye kılıfız. Her an her şekilde üzerimize geçireceğimiz giysileri bulacağımız bir portmanto taşıyoruz yanımızda.
Hal bu ya insancık olduğumuz değişmiyor!
Neye ihtiyacımız olduğunu görebilsek ah bi! İşte o zaman güneş de bizim yüzümüze tükürecek!
Tumturaklı bir bataklığın içinde geceyi bekliyoruz.
Hani her şeyin üstünü örtmek ve sadece kendimizi görmek için.
İnsan kendini görmekten vazgeçmeye hazır olduğunda aşık oluyor. Bu hazır olma durumu tabii ki her zaman başarıyla sonuçlanmıyor. Git - geller, yadırgamalar ve kendini görmeyi az birazla yetirenler oluveriyoruz bir anda. Ta ki geceye kendini teslim edene dek...
Güneşten daha büyük bir yıldız bulmuşlar yine son günlerde ve ben buna yoruyorum sanırım güneşin etkisini kaybetmesini. Kendimi ufukta karanlığı beklerken görüyorum ve avuç içlerim kanıyor.
Sanırım yaşarken değil bittiğinde yaşadığın başka başka hayatlara benzetmek bir meziyet. Bu avucumdaki kanı tanıyorum! Bu tadı tanıyorum! Ben geceyi de tanıyorum!
Tek suçum yaşarken geçmişe hakkını vermemekti. Onu hayal etmemekti. Sanırım ve çoğunlukla da reddetmekti.
Bunu yapmayanların yanıma çektiği güneş, şimdi boşluklarını boyayan ellere kan akıtıyor. Güneş kıpkırmızı diyorum en sevdiğim renk! Gecenin de ondan bir farkı yok.
Yahu durun, hayıflanmak değil de sanki kendime küfretmek gibi her şey!
Bir saniye!....
Herkes "git!" diyebildiği için gitmiştir. Ve ömrü boyunca herkes "git!" diyebilme potansiyelini içinde barındırdığı için gitmelidir. Gece- gündüz fark yok! Yetilerimizin farkına varalım lütfen! Ve hep bir ağızdan küfredelim kendimize!
İnsan -kendine bile- bir parazit solucan ve ne yaparsa yapsın, isterse yaşamasın sen hayatın boyunca hep o insanı solu-ya-can!... Hep o insanı solu-ya-can...
Bunu yapmayanların yanıma çektiği güneş, şimdi boşluklarını boyayan ellere kan akıtıyor. Güneş kıpkırmızı diyorum en sevdiğim renk! Gecenin de ondan bir farkı yok.
Yahu durun, hayıflanmak değil de sanki kendime küfretmek gibi her şey!
Bir saniye!....
Herkes "git!" diyebildiği için gitmiştir. Ve ömrü boyunca herkes "git!" diyebilme potansiyelini içinde barındırdığı için gitmelidir. Gece- gündüz fark yok! Yetilerimizin farkına varalım lütfen! Ve hep bir ağızdan küfredelim kendimize!
İnsan -kendine bile- bir parazit solucan ve ne yaparsa yapsın, isterse yaşamasın sen hayatın boyunca hep o insanı solu-ya-can!... Hep o insanı solu-ya-can...
yazıdaki resim tarafımdan yapılalı çok az olmuştur.
kendimden üşüdüm ben
YanıtlaSilkendimden...
insanın kendisine anlatması ağır bazı şeyleri. bu yazıyı yazdığımdan beri her gece üşüyorum.
YanıtlaSil