Yanıtını bulmak zorunda olduğum bir sürü soru. Tanırının karşısında yine çırılçıplağım. Kendi karşımda ise kat kat elbiselerimi kuşanmış bakıyorum. Her soru bir kat elbise demek ve ben soruları sordukça sanki bedenim kalınlaşıyor. Derimi hissetmiyorum. İğne yerine çuvaldız gerekli sanırım.
Babama gidiyorum. Onu yine dinlemediğim bambaşka bir konuşma yapıyorum. Onunla ilgili her şey kuşkulu içimde. Babam konuşsa kuşku hissini duysam diyorum bazen. Bir nevi terapi. Bu kadar kesinlik iyi değil çünkü.
Tanrı seni çıplak istiyor, sen kendini giyinik, insanlar ise suçlu.
İnsanlar beni suçladıklarında, suçları üzerime geçiriyorum. Yadsımaya gönlüm elvermiyor. Vicdanım hiç rahat değil, çünkü yaptığım ya da yapabileceğim yanlışların bilincindeyim. Bu sebeple bu konu benim için çok hassas. Çoğu zaman söyledikleri yanlış değil. Suçlandığım şeyleri yapmış olmuyorum ama pekala yapabileceğimi biliyorum. Suçluluk duyguları ekleniyor giyinik bedenimde. Tenime ulaşmak şimdi daha güç. Çuvaldız mı? Geçelim dostlar! Tanrı çok uzakta! Çıplak olmak mümkün değil!
Anneme gidiyorum. Bedeni çok yakında, kuşku yok içimde. Dokunuyorum. O konuşsun ben dinleyim. Beni dinledikçe benim kuşku duymamı sağlıyor. Annem bu dünyada en çok babamla konuştuğun için mi babamın tüm cümleleri bana kuşkulu geliyor? Ben de potansiyel bir anneyim. Kuşku yok içimde, bakın tüm suçlar benim.
Suçlar üzerimde, tüm hatalar bedenimde. Başka bir baba da benimle birlikte, Tanrı o çıplak vücut, en çok dokunmak isteyen. Çocuk gibi. Ben gibi.
Annemi biliyorum, babamı biliyorum, Tanrıyı biliyorum. Bir kendimi bilmiyorum. Çünkü ben hepsiyim. Anne, baba, Tanrı ve çocuk. Yaşasın çıplak vücut dansı ve yaşasın çuvaldızlar, elbiselerim renk renk ve ben bugün hangisini giysem?
Varlığım yokluğumun kanıtıdır, kat kat giyinirim her zaman tüm suçlarımın görünmeyeceğini düşünerek.
YanıtlaSil