20101123

Üç Renk: Mavi ve Krzysztof Kieslowski

Trois Couleurs: Bleu

Film müzikleri Zbigniew Preisner
Yapım yılı, ülkesi 1993 Fransa, Polonya ve İsviçre




 Krzysztof Kieslowski

   Kimilerine göre insan doğası ve modern yaşam fikri üzerine fikir yürüten bir filozof Kieslowski. Bazıları içinse sinema tarihinin en iyi hikaye anlatıcısı. Onun görüntülerle düşünmenin doruk noktasında bir dahi ve duygularla resim yapma sanatını çok iyi kullanan bir şair-yönetmen olduğunu düşünmemek elde değil. İnsanı daha ilk kareden ele geçiren yoğun duygular silsilesi içinde müziği, kurgusu ve zekice örülmüş senaryolarıyla adeta büyüleyen bir yönetmen.Onun filmleri herkeste farklı bir tat bırakıyor şüphesiz. Rastlantılar ile biçimlenen yaşamlar, eş ruhların oyunları, kendilerini alışılmadık durumlar içinde bulan sıradan insanlarla ve bir  gün ben de yaşayabilirim dediğiniz durumlarla karşımızı çıkarıyor yönetmen. Ahlaki ikilemlere değinen senaryolarıyla hiç bitmeyen, aksine filmin yaşamımızdaki kalıcılığını artıran sorularla baş başa bırakıyor.

Yaşamın bir yanılsamadan ibaret  olduğunu düşünen ama bu yanılsamanın içinde bile kendisine yürüyecek sağlam bir yol bulmayı sürdüren yönetmen, mesafeli fakat bir o kadar da duyarlı üslubu ile benzersizliğini korumakta...

      Polonyalı yönetmenin doğum ve ölüm yıllarının pek bir önemi olduğunu sanmıyorum benim anlatımım açısından. Ha, şu an neden Polonyalı olduğu ayrıntısını verdin o zaman öyleyse derseniz, yönetmenin 3 renk filmine değineceğim. Bu 3 renk olan mavi-kırmızı ve beyaz, Fransız bayrağının renkleridir. Polonya’da sinema, 2.dünya savaşı’nın bitiminde itibaren Sovyet modelini benimseyen bir propaganda aracı olarak algılanmış, yönetim sanatsal çıkışlara fazla prim vermemiş, daha çok konularını tarihten ve gündelik yaşamdan  alan “sosyal-gerçekçi” filmlerin yapımı  desteklenmişti. Daha sonraları Kieslowski’nin yanı sıra birkaç genç yönetmenle birlikte sinema sahnelerinde kendilerine yer edinmeye başladıkları dönem içinde ahlaki sorunları ele alan, birey ve toplum ilişkilerini irdeleyen ve sansür baskısının etkisiyle simgesel bir anlatım üslubunu benimseyen filmler üretmeye başlamışlardır. En azından bu anlatımın sansür baskısından geçebilmesi için filmin isimlerine verilen renkler ülke propagandasını alenen ilgilendirmektedir.




 Üç Renk: Mavi

         Üçlemenin ilk filmi olan “Mavi”, özgürlük ilkesi üzerinde düşünmeye çağırıyor biz izleyicileri. Diğer iki film ise Üç renk: Beyaz ve son film de Üç Renk: Kırmızı’dır.
         Ünlü bir besteci olan kocasını ve beş yaşındaki kızı Anna’yı bir trafik kazasında yitiren Julie, içine düştüğü bunalımı tüm geçmişinden kurtularak aşmaya çalışmaktadır. Önce ölüm acısını ölümle dizginlemek ister ama intihar etmeyi başaramamıştır. Öyleyse tek yapması gereken “yaşayan bir ölü” ye dönüşmektir. Evindeki tüm eşyaları satan, aşkını ilan eden Olivier’ı kendinden uzaklaştıran, “çocuksuz” bir apartmanda tuttuğu yeni dairesinde, hiçbir iş yapmadan yaşamayı tercih eden Julie; aşkı, sevgiyi, arkadaşlığı birer aldatmaca olarak görmekte, tüm bunları günü geldiğinde acı çekmesine sebebiyet verecek bir tuzak olarak düşünmek istemektedir. Bu yeni ve basit hayatında tamamen soyutlanmış bir şekilde “özgür” ve yalnız olmayı arzular.

    Ama hep derler ya kurtulmak istese de insan geçmişinden kurtulabilir mi diye.Yaşadığı acının kuvvetiyle hissizleşen genç kadının geçmişe sünger çekmek deyiminin ne kadar da aptalca olduğunu fark etmesi de uzun sürmez. Tamamen özgür olmak, hiçbir zaman mümkün değildir. Çünkü, bizi biz yapan şeyin ta kendisidir yaşadıklarımız. Eğer aksi doğru olsaydı, Julie’ nin geçmişi büyük oranda silinmiş olurdu. Bir yandan da, bunu yapmayı gerçekten istemedi Julie, evini boşaltırken o mavi rüzgar çanını yanına alışı, dahası onu yeni yaşamına dahil etmek isteyişi ve yeni evinin salonunun tam ortasına asarak her bakışında o eşsiz müzik ziyafetiyle eski anılarını hatırlatışını isteseydi yok edebilirdi. Unutmanın imkansızlığı, bu denli güzel bir anlatımın yanı sıra müzikleriyle de yeterince vurgulanıyor filmde.


    
  “Mavi” rengin yarattığı o mesafeli soğukluk, duygularla örülen resimler tek kelimeyle mükemmeldir. Ayrıca sahnelerin kurgulanması konusunda da büyük bir titizlik arz eden çalışmasıyla karşımıza çıkan Kieslowski, açılışta yer alan trafik kazasının yakın planlara ağırlık veren sert stilinden, bir kelebeğin kozasından çıkışları anımsatan final bölümüne dek, Julie nin zaman zaman maviden siyaha doğru ekran kararmalarına yol açacak unutma çabaları içerisinde mavinin her tonu ile birbirine bağlanmış sahne efektleri ile filmin renginin ve doğadaki ne çok mavi ışığın var olduğunu bir keşfe çıkmamıza sebebiyet veriyor diyebilirim.

    Zbigniew Preisner imzalı müzikler, sadece fonda yer alan bir besleyici öğe olmaktan çok, adeta film ile bütünleşmiş durumda ve filmin en önemli kahramanlığına soyunmuş konumdadır.
 

     “Mavi”nin senaryosunu yazarken, gençlik yıllarına ait bir anısından yola çıkmıştır yönetmen.Yol kenarında otostop çekerken yanından hızla geçip giden bir arabanın ardından “cehenneme git!” diye bağıran ve arabanın bir anda devrilip, şoförünün ölmesine tanık olan Kieslowski, yaşadığı bu olayı hiç unutmamış, sadece “Mavi” nin senaryosunda değil, ”Sonsuz” filminin de bir sahnesinde aynı durumu kullanmıştır.

  Kapanış sekansında koro ile söylenen bestenin sözleri aşağıdaki gibidir.

Zbigniew Preisner - Song for the Unification of Europe (Julie's Version)

Eğer meleklerin diliyle konuşsam,
Ama sevgim olmasa,
Ses çıkaran bir bakırdan farkım olmaz.
Eğer peygamberlikte bulunabilsem,
Bütün sırları bilsem ve bütün bilgiye sahip olsam,
Eğer dağları yerinden oynatacak kadar
Büyük bir imanım olsa
Ama sevgim olmasa,
Bir hiçim.
Sevgi sabırlıdır
Sevgi şevkatlidir
Sevgi her şeye dayanır,
Her şeye inanır.
Sevgi asla son bulmaz
Ama peygamberlikler ortadan kalkacak,
Diller sona erecek,
Bilgi ortadan kalkacaktır
Peygamberlikler ortadan kalkacak,
Diller sona erecek,
Bilgi ortadan kalkacaktır
İşte böylece Kalıcı olan,
İman,ümit ve sevgidir
Bunlardan en üstün olanı da
“Sevgi”dir.

Bu sözlerin eşliğinde dolan gözlerle “mavi son”u bulur film... İzlemediyseniz bir güzel ve yorucu bir seyir dilerim; izlediyseniz, biliyorum benimle hemfikirsiniz: “bu filmi unutmak mümkün değil...”



not 1: 
bu yazım 2007'de ilk olarak (sanırım) 
yayınlanmıştır. 
Ayrıca bir yerel gazete,
 bir yerel dergi ve 
okul dergimizde yayınlanmıştır.

Not 2 : 

Krzystof Kieslowski filmlerinin 

Zbigniew Presiner imzalı 

müziklerini indirmek için tıklayın.

olmazsa eposta atabilirsiniz.


2 yorum:

  1. 1 Corinthians 13 - İncil kadar.

    YanıtlaSil
  2. Kieslowski'nin Veronic'in İki Hayatı filmi için de;yorumunuzu okumak isterdim.Özellikle birinci yaşamdaki Soprano Veronic'in presnier'in başlıca bir şaheser olan Ardasını söylerken can vermesinin yarattığı çağrışımı sinema açısından yorumlamanızı bekliyorum.Saygılar...

    YanıtlaSil