Kendini yerin göğün efendisi konumuna getirmiş hayat insanlarının varlığı güzeldi. Ona öyle bir bakıyorlardı ki, her ne güzellik varsa ondaydı.
En iyi dost, en iyi sevgili, en iyi aile bireyi, en iyi öğrenci, en iyi yönetici, en iyi vatandaş, en iyi ...
Nerede bir iyi var ise ondaydı sanki. Ne sankisi ondaydı tabii ki. Kötü olup da ne yapacaktı ki.
İyi olan her şey güzeldi. Başkalarının gözünde toz pembeydi. Hayatın da güzel olması için bütün iyileri toplamak gerekmez miydi? Başarmıştı işte! Sonunda en iyi olmuştu. "En" olmuştu. Ötesi yoktu. Daha iyi olamazdı.
Sadece daha kötü olabilirdi artık.
Kendini daha iyi olabilmek için aşamazdı, kendini ezebilirdi artık.
Bütün gündüzler gecesini her gün yaşıyordu / yaşatıyordu... Tüm gündüzler o güzelliğini geceye bırakıyordu. O da iyi olmanın verdiği yükü kötü olarak boşaltabilir, belki bir vakit dinlenebilirdi. Gece olabilirdi. En kötüsü olamazdı ya belki bir anda, belki bir adım atardı o da karanlığa. Gündüzün kendini bıraktığı gibi, o da bırakabilirdi iyi olan ruhunu daha az sorumlusu olacağı, kötülük / karanlık çukuruna.
Hem o zaman daha kolaydı belki hayat.
Hep iyi olması beklenirken artık, onun kötü insan olduğunu gören ondan hiçbir şey beklemeyecekti. Beklenti içerisinde olmayan insanlardan olabildiğince çabuk uzaklaşabilecekti. Çünkü o kötüydü. O eskisi gibi değildi hani, değişmişti.
Şaşırtacaktı onları, ben iyi değilim artık diye bağıracaktı hayatın tam ortasında, yokuştan aşağı kayarken adeta.
Nefret ettirecekti kendinden.
Etrafındaki pek çok insanın 180 derece kişilik değiştirişine yıllarca tanık olup, bir türlü anlayamadıktan sonra, artık kendisi de onlardan biri olacaktı. Bakalım nasıl bir hissiyattı.
Aradan yıllar geçtikçe tepe noktası aşağıya çekilmeye başlamıştı. Kendini yerin göğün efendisi olmaktan men eden bünyesi onu şimdi dip çukurunda seyrediyordu. Aklı davranışlarına uymuyor, yine yorulmuş olan bedeni bu kadar kötülüğü kaldıramıyordu. Herkes ona karşı soğuk davrandıkça o hayata buz kesiliyordu.
Yaşanır bir yer olmuyordu pek.
Hani bir kendi vardı vakti zamanında ya şimdi onu bile hatırlayamayacak kadar uzaktı artık kendi olmayana. Uzakta durdukça yeni bir kendi ekleniyordu bedenine. Araya mesafeler giriyor ve hepsine “kendim” diyordu neticede.
Yanlıştı bu yöntem.
Geri dönmeliydi…
Sadece bir dakika durup nasılkendini ezdiğini seyretti.
Kendini ezdikçe göğün yükseltisi değişti, dibe vurdu hayatı. Kendini ezdikçe yere daha bir sağlam bastı ayakları, ama hiç kaldıramaz oldu attığı adımları. Adım attıkça kendi üstüne, kötülük yolunda bataklık misali takılıp kaldı her adımı. Eline yüzüne bulaştı. Hiç gitmeyecek bir leke gibi orada öylece kalakaldı. Hayata bir leke gibiydi artık. Nefret etti o an kendinden.
İyi olmanın kötü olmaya dönüşü bu kadar kolaydı ya, şimdi yine sevdirmek için, kendini sevmek için başka adımlar atmak istedi.
Bambaşka.
Ama imkânsızdı işte. İğrençleşmişti pek çok insanın gözünde, kendi gözünde.
Hayatın süzgecinden geçemeyecek kadar çirkindi artık.
Gözler seçemeyecek kadar da iğrenç.
Kirli.
Nefsi zorlamanın âlemi yoktu.
Battıkça batacaktı dibe.
Küfredecekti sonra, tüm o “180 derece kabiliyeti” olan dünya nüfusuna.
ben daldığına inanıyorum, bi tür ters uçuş ---180 derece---
YanıtlaSilkerdenoff@hotmail.com