20090831
20090829
Zeki Demirkubuz notlarım
Yeraltından Notları da filme uyarlayacakmış. Ben bu adamın inekten bulyon yapar gibi romanlardan film yapma telaşını anlayamıyorum. Üstelik romana bağlı kalmamak, yazarın yaratıcı temasını kendince yoğurup romandan eser/tad bırakmamak gibi bir yönü de var. Bir filmi izledikten sonra "evet, bu filmi Zeki Demirkubuz çekmiş" diyebileceğim bir şeyler taşımıyor oluşu ne kadar dramatik aslında. Bence durmadan roman uyarlamak yerine önce bunun üstüne eğilmelidir. Sadece roman uyarlıyor oluşu onu Zeki demirkubuz yapmaz, yapamıyor(nokta)
Bu arada:
Zeki Demirkubuz, Nahit Sırrı Örik’in 1946 yılında yazdığı aynı adlı romanından senaryolaştırdığı filmi Kıskanmak'tır yukarıdaki.
20090827
Düşünkara Fanzin 10. sayı yayında...

Ağustos - Eylül 2009
Pek çoğumuzun tatillerinden yüzünü tekrar Ankara'ya çevirdiği bir dönemde yeniden bir arada olmak güzeldi. Bu sayı 10. sayıydı ve dolu dolu olmalıydı. Uzunca süre takibe alıp sonunda bize dahil olmak isteyen yazarlarımızın her biri yeni bir renk kattılar. Dolu dolu daha fazla sayfa sayısı ile sizlerin yoluna çıkmaya hazırız.
Nasıl mı?
- Yeni yazarımız Shigella, "Martı" diyerek ilginç bir deneme hazırladı, az biraz bildiği şeyleri çokca da boşvermişliğini paylaştı....
- "Aslı Hep Aynıda Kalan" yazısıyla Kağıttan Gemi, bize hep yakın olup geçen sayıdaki ismini sulara bıraktı... Başlangıcı olan, aslı hep aynıda kalan bir vedaydı onunkisi.
- Yine yeni yazarımız Emrah Sarıgöl, Bay Marin maceralarının başlangıcını bizimle yaptı...
- Sinefil78'in engin sinema birikimi Düşünkara'yı "Nouvelle Vague’ın Karmaşık Kadını Patricia" yazısıyla donattı. Adı "destek olmak"tı, işte bu güzeldi...
- Ayna Cini, "Hayat Güzel, Biz de Güzeliz" dedi. Dem vurdu tüm olmuşluklara, olagelenlere ve olacaklara...
- Yine yeni yazarımız Siyah Ojeli Mesnevi, "Yıldızların Efendisi" dedi! Kime gürledi, kime ilan-ı aşk etti, nerelerden geldi hepsi ters kurgu etkisiyle yerini aldı ...
- "Ben o Kitaba Gelemedim" diyerek Yağmur Güncesi vakti zamanında yolunu çevirdiği Körlük kitabına yaklaştı, gelebildi mi, gelmek mümkün mü, gelirsek gidebilir miyiz diye sormak yazıyı okumaya kaldı...
- Beytepe Kaplumbağası, "Bir şey" söylemedi!
- Murat Uyanık, "Pettra'nın Tahta Heykelleri"ni gün yüzüne çıkarttı. Petra'ya mı heykellere mi daha aşinaydı bunu çözmek okumaya kaldı...
- 10. sayıya özel Abbas Kiarostami'nin 10(Ten) filmi eleştirisini Beytepe Kaplumbağası yaptı...
- Sert Sessiz, "Eskimek Üzerine" diyerek korkularını paylaştı...
- Yeni yazarımız Fırtınada Gemim, paspası anahtarın üstünde bırakan bir "Şövalye ve Ay" yazısı yazdı...
- "Son Sigara" yazısı ile Daimi yazarımız Aynadaki Yansıma umutsuzluklarını ve umudunu kaybedişlerini ve terk edişlerini paylaştı...
- Mustafa Özkan "Toplum ve İnsan" yazısında bir karşılaştırma yaptı. İnsanın birey olarak topluma olan etkisini akıcı bir dille anlatmaya çalıştı...
- Yeni Yazarımız Kerim Akbaş, "Asılsız" isimli şiir denemesiyle, çok ölünesi akşamlara beddua ettirip, ilk kez yarına küfür etmeden bir şiir okutacak bize....
- "Tutunamayanların Hikayesi: Sukai Kurora" ile Fırtınada Gemim The Sky Crawlers animasyon filminin eleştirisini yaptı...
- ÇiziTEMA sayfamızda Mert Gürkan, Emre Yılmaz ve Cemal Keleşoğlu "GÖLGE" konulu çizimleriyle yerlerini aldılar. Üçünü tekrar aynı sayfada görebilmek çok güzeldi...
Yer aldığı noktalar:(ANKARA)
- Ardıç Kitabevi ( Turhan Kitabevinin üstü 2.kat)
- Araf Kafe (Araftafaray) Konur Sokak 11 numara 3. kat
- Ankara Kültür Evi ( Konur Sokak Leman Kafe bu kafenin altında kalıyor)
- Nazım Hikmet Kültür Merkezi Piraye Kafe
- Turhan Kitabevi
(başka mekanlara bırakıldıkça liste güncellenecektir...)
Şehir dışından erişmek isteyenlere itinayla kargo gönderilir.
tospagasal@gmail.com
Facebook tık.

20090824
Vazgeçiyorum
Vakti zamanında bana ders olmuşluklara bir masal uydurup bugüne mandallıyorum. Hayatım çamaşırhane modulünü tamamlamış durumda. Şimdi oldu sanki derken yeni bir bitki örtüsü ile cebelleşen bir ben çıkıyor ortaya. Bakım onarımı hafıza boyutunda yaşamaya devam ediyorum. Kurtulamıyorum. Dönem dönem varolan bu ben süreli yayın kataloglarında en üst sırada baş gösteriyor. En çok güncellenen, aranmadan da bulunabilen. Çamaşırhanemi seyrediyorum bazen günlerce. Bir tür kendimi kullanma kılavuzu çıkarayım diyorum ama bu yıpranmışlıkla daha fazla kullanmak istemeyip vazgeçiyorum. Kendimi kullanmak istemiyorum bu hayatta. Dönem dönem ikilemesinin bir döneminin daha adı olmak istemiyorum yalnız başıma. Asılmış çamaşırlarım güneşte renk kaybedene dek kalsın istiyorum. Kendilerini hatırlayacak yeni bir masalla renklerini onarmasın. Dikenlerim kendime değil hep başkalarına batsın istiyorum. Sonra da kıyamıyorum. Ben kendimi onarabilirim ama onlar bunun altından kalkamazlar deyip vazgeçiyorum.
Ben bunu hep yapıyorum,
vazgeçiyorum.
Nasıl Anlattın?

Yaptıklarını düşünmeyince insan daha bir güzeldi her zamanki gibi. Ama olmadı düşündü ve tüketti. Sineği bir an evvel öldürmek isteyen, halının desenini değil üzerindeki tozlarıyla görüp temizlik gününün bugün olabileceğini düşleyen, aynaya bakarak sadece saçlarını düzelten biri olup çıktı. "O" aradı evin içinde annesini ve kocaman bir " günaydın" dedi. Kimse anlamamalıydı az önceki "ben"i. Bir daha yaşama olanağı kimsenin anlamamasında gizliydi. Susup bekleyecektim yine öyle "güzel" gelecekti.
Gör hadi: Az önceki "ben"ken şimdi "o" olmuştu.
(Haa, anladın!)
Şimdi: Anladığını kendine nasıl anlattın?
doğru...
Doğru Yürümek

Yürürken adımlarına dikkat ediyordu. Düz yolda yürümenin onu bu kadar strese sokacağı aklına hiç gelmezdi. Adımlarının temposunu karnındaki bebeğin hareketine göre ayarlamalıydı. Bebek kendi adımıyla birlikte yol alamadığı anne karnını asla hissetmezdi / korkunç bir şey olarak görmezdi böylelikle. Düşecek olsa avuç içini kaç derecelik açı ile yere yaslayacağını bilmeliydi. Karnının üstüne düşmek "onun" için bir felaket olurdu.
"Bak bu kez doğru şekilde yürüyorum, şikâyet etme." deyiverdi. Sonra havada uçuşan kelimelerinin nereye gittiğini çözemeden vazgeçti. Bir gün, ağzından çıkacak her kelimeyi anlayabilecek kadar büyüdüğü bir gün acaba neler söyleyecekti. Cümlelerine hem sevgi hem kızgınlık hem de doğruluk katacak ardarda kelimeleri seçebilecek miydi? Bir kez söylediği cümle günler hatta seneler sonra hesap sormak için kendisine geri mi dönecekti. Evet, dönecekti. Çocuk olmak bilinçaltını beslemek demekti. Her yenilen, yutulan cümle gün gelip bilinçaltı gıdası konumuna gelecekti. Adımlarını atarken bunları düşünüyordu. Kendisinde gördüğü tüm eksiklik ve yanlış yönlerin temelinin çocukluğu olması ve sevgili annesinin hep bunu bilmiyor oluşuyla gideremediklerini anımsadı. Kendisi biliyordu. Öyleyse engel olabilirdi. Daha bebeğin olacağını ilk öğrendiği dakikadan itibaren başlamıştı bu kovalamaca. Oidepus kompleksini ve fallik dönemin olası korkunç kalıntılarını alt etmişti. Bebeğinin bir babası olmamasını bile kaldırabilirdi tüm bunlara engel olmak için...
"Görmesini istemediği rüyaları ona yaşatmayın." özlü birkaç cümle okudu Freud'dan. Rüyasıyla yaşadıkları arasında bağlantı kurulabilirdi. Belki buna engel de olabilirdi. Ama o bir çocuk olduğu için bu bağlantıyı hiç etrafındaki insanlarla kurmayacaktı. Annesi olarak o yapmalıydı. O gece tüm bunları düşünerek uyudu. Rahat ve derin bir uyku çekecek ertesi gün başka bilinçaltı hücumlarını düşünecek ve bebeğini koruyacaktı. Uykuya daldı...
Ertesi gün gittiği doktora, geceleri gördüğüm kâbusların bebeğinin bilinçaltına etki edip etmeyeceğini sordu. Bir an masasından kaldırdığı gözlerini gözlerine odaklayan doktor, eli onun karnındaki bebeğe dokunur gibi "İyi olmayan sensin, bebeğin değil." dedi. Gözlerini kaçırarak nereye bakacağını şaşırmış bir edayla kalktı yattığı yerden. Çıktığında yine aynı yolda yürüyor eve doğru gitmeye çalışıyordu. Adımlarını atarken "Ben doğru şekilde yürüyemem ama sen lütfen şikâyet etme" deyiverdi. Havada uçuşan kelimelerinin nereye gittiğini çok iyi biliyordu.
20090823
tekrarlayan kabuslarım ve irade meselesi
İnsan gerçek hayatta pek çok şeye irade koymayı öğreniyor yaşla beraber. Büyüyoruz ve öğreniyoruz. Engel oluyor ya da daha fazlası için kendimizi zorluyoruz. Sınırları ölçüyoruz. Kendimizi tanımlıyor bir iki cümleden her zaman daha fazla cümleye sığabilmek için cisimleşiyoruz. Fakat en son "hastalık" için irade koymanın anlamsızlığını fark etmiştim. Ne kadar yaşamak istesen de ölüyorsun belki de... Hasta bir bedene sadece daha iyi hissetmek üzerinden irade koyabilen biz, ona daha iyi olacağının kesin emrini veremeyen yine biz. Çoğu hüsran ve acıyla sonuçlanan hastalıklara maruz kalmış insanların etrafımda bugüne dek onlarcasının gelip geçmiş olduğunu gördükten sonra, imkansızlığını kabul etmiş ve sesimi kesmiştim. Moral dediğin düzelirdi ama hastalık buna ömür boyu asla bağlı değildi.
Karanlık resimli tekrarlayan kâbuslarımı anlamlandırmak için de çok uğraştım. "Yardım almalıyım belki"yi bile kullandım. Sonra üzerine düşündüm. Anlamlandırmaya çabaladım. Pek çoklarına göre "oldukça" mantıklı sonuçlara ulaştım. Ama kesinliği hakkında kimsenin kanısını alamayacağımı anladığım an vazgeçtim. Belki bugün, bu gece bu kâbusu görmeyecek olmam benim bu çözümlemelerimin neticesidir. Ama bu yarın görmeyecek beni garantilememektedir.
Uğraşmıyorum karanlık resimli tekrarlayan kâbusumla artık ya da hastalığı vahim olan biri olacağımda kendimden yardım alırsam olacak bu iş umuduyla, ama biliyorum bunun dışında baş edemeyeceğim şey yok şu hayatta!
Not: Sadece tekrarlayan kâbuslarımdan söz etmek istemiştim.
Bir de seneler önce ölen amcamdan.
yazdım...
Senelerdir düşünüyordum 'gitmek mi, kalmak mı' diye?
Bugün karar verdim, gitmek kolaymış.
Gidenlerin keyfinden, kalanların sessizliğinden anlamlandırdım.
Belki kalanlara beş cümle daha fazla karalattım.
Gidenler yazmaya bile cesaret edemiyordu.
Yazmadığı için uçuyordu tümceler.
İnsan yazınca aklına iki kez kazınıyor düşünceler.
Bir düşünüyor, bir yazıyorsun.
Sadece düşündüklerini bir gün geliyor yine yazıyorsun.
Bazen sadece erteliyorsun.
Erteledikçe ağırlaşıyorsun.
Sadece düşünmek yeterli gelmiyor o vakit.
Eksik kalıyor. Beş cümle daha fazla olanlar hep yazarken ekleniyor.
Gidenin yazması cesaret işiydi.
Bir giden gibi düşündüm bunca zaman.
Ama şimdi yazdım..
(yazdım!?)
tavsiye: kurban'dan - sorma