20101026

dans edelim hadi, söyle...







Hep başkaları, olması gereken.. Hani nerede kendiliğinden..?

"Ben yaşamımı çeşitli planlar yaparak kurgulayarak yaşamak istemiyorum. Ben yaşamımın kendiliğinden oluşturduğu kişi olmak ve o kişiyi yaşamak istiyorum"* demişti. Demişti ve gitmişti. Hepsi gibi. Herkes bir şeyler söylüyor ve gidiyor. Onların cümleleri bize gündüz vakti yıldız görmüşüz gibi bir izlenim veriyor. Ve dans ettiriyor. Yıldızların altında dokunduğun yüzeyi "tanımadığın" bir dans. Düşünsene dans ederken dokunuyoruz aslında. Boşluğa... Bizde olmayan bir hayata dokunuyor cümleler. Ve biz, bizde olmayanla dans ediyoruz. Ne büyük mutluluk. Cümleleri müzikle harmanlayıp dans edesim var...

Ve gündüz... Henüz sabah. Şu an aslında başka bir sabah. Güneş yıldızları örtüyor. Hani örtüyordu!? İşte şimdi ben istediğim için her yer karanlık olsun? İçerisinde onlarca yıldız bulunsun?! Olmuyor. Kurgulamak ya da kişiselleştirmek istemiyorum ama yine de söyleyeceğim hayat bize en pis oyununu asıl şimdi oynuyor.

En senden olanı da aslında hiç senin olmayan bir hayat... Onu onun istediği bir zamanda anlamak istemiyorum. Sabahında yıldızları hissetmek istiyorum. Gecesinde herkesin uykusunu bölmek. Rüya olmak istiyorum. Dansıma rüya tozu katmak. Cümlelerim en bendekini anlatsın. Yıldız olup yağsın. Kurulsun en reddeden bünyelere. Bir tür afyon etkisi. Damarlarım genişliyor, rahat bir nefes almalıyım hemen şimdi. Dans edelim hadi!




-----





Sessiz olsun istemiştin, sessiz olsun istemiştik. Bu yüzden de geceydi bizim en güzel dansımız. Gece sessizdi. Ölüm gibi sessiz. Ölürken de kimseyi duymazmışsın. Öyle derler. O yüzden yaşıyorken biz, ölüm sessizliği zamanlarında konuşuruz ya hep. İşte o gece de ölüm konuşmuştuk yaşamın içinde, delilik kusmuştuk en gerçek halimizle. Uçuyordum ben ve sen bana tutunuyordun, sen düşüyordun dibe ben de gelmek istiyordum yine. Varoluş bir dansla başlamıştı ve böyle de sürecekti. Biz hep bir gecede tüm ölümleri susturacak dansı yapacaktık. Konuluyorduk yine. Durmadan. Bizden çıkan sesler, cümleler başkalarını teyet geçiyordu. Ama bazısı cidden vuruyordu onların yüzüne. Mide krampları başlıyordu gecenin bir vakti. Koşarak kalkıyorlardı yataklarından. Yükselecekler ve tavana vuracaklardı neredeyse. Biz konuştukça onlar silkeleniyordu. Biz susunca düşüyorlardı. Normal bir hayat yaşadıklarını sanıyorlardı sonra.

Bazı bazı bizi buluyorlardı… Kaynağını görüyorlardı bu helezonik yaşamın.

Bak şimdi bir kıpırtı var yine. Kızgın yine insanlar. Bakmak istiyorlar camdan. Toplanmışlar avizeli odanın etrafına. Camlardan sarkıyorlar. İçeriye önce el sallayacaklar ama kimse onları görmek istemiyor. İçlerinden biri pek sert yumruk atıyor cama. Elleri acıyacak diyorum, içim burkuluyor. Sen hayır diyorsun, sakın üzülme. Evi başımıza yıkacaklar şimdi. Duyuyor musun kalabalığı? Söyle rahat bıraksınlar bizi…





                                                                                                                           *Yabancı, Albert Camus


Aralık 2009

4 yorum:

  1. Ufacık bir soru.
    Zihnimde büyüdükçe küçülüyor gerçi.
    Arsız azıcık, hem belki birazcık tutarsız.

    Sence, neden sıkılır bir insan, bu kitabı okurken?

    Hele ki küçük Albert'in diğer eserlerine bayılmışken?

    YanıtlaSil
  2. Yazı kitaptan alıntı değil eğer ondan sıkıldın ise :)

    Eğer gerçekten kitaptan sıkıldınsa da; benim ilk okuduğum Camus kitabı Yabancı olduğu için çok sevmiştim.. Sıkılmak değil de Haneke filmlerinin verdiği o psikolojik rahatsızlık var ya onu hissettirmişti bende.. Çok hoşuma gitmişti.

    YanıtlaSil
  3. Kitap :)

    Bilemiyorum, ben de ilk "Veba"yı okudum ondan. Enteresandı. En azından diğer kitaplarına bakmam için bir bahanem olmuştu.

    Ama tabii şu etken de olabilir: Her adımıyla beni yargılayan ilginç derecede rahatsız edici ve rahatsız edici derecede rahat bir dostum önermişti Yabancı'yı bana. "Bak, aynı ben!" demişti.

    Aynılaşma belki yormuştur ;)

    YanıtlaSil
  4. Onu bilmiyorum da kendini salt bir kitapla ya da filmle özdeşleştirenlere ben karaktersiz karakter diyorum:) bunla ilgili bir yazı yazmıştım..
    http://evrimdisi.blogspot.com/2010/04/emibian-elika-ve-turevleri.html

    YanıtlaSil