20080907



Gerçekten kendime ait bir evim olsaydı ve orda yalnız yaşasaydım böyle olurmuş. Tüm gün film izleyen, kitap okuyan ve bu eylemleri evin her türlü odasında yapabilen biri olmak ne hoş olurdu. Yalnız yaşamayı istedim, bir an çok içten.

Sanırım(!) bu sene son senem ve ben hala Beytepe'yi özlüyorum. Bir defteri kapatırken Ankara'yı özlemeyi bırakmıştım. Ankara hep benimle kalacaktı, peki ya Beytepe. Ankara kalacak diye deftere üzülmeyi bırakmadım. Ama ne yapabilirdim? Bir yerinden tutmam gerekiyor hayatı. Yoksa kayıp gitmesi çok kolay.

Beytepe?

Onu özlemeyi bırakmanın tek yolu öğrenciliğe devam etmek. Ama geçen ben devam etmek istiyorum diyen arkadaşımı Adıyaman'a göndermişler, buna ne demeli... Hani Beytepe bunun neresinde ki?

Sanırım sadece bir tane içmeme rağmen, resmen sarhoş olmuş konumdayım. Üstelik bu "bazen" olurdu. Hani bazen dört tane içerdim bana mısın demezdi, bazen de ilkinde "küt". İşte o ilkinde kütlerden birindeyim, ama açtım ikinciyi. Mutluyum ben böyle. Yazıyorum aynı akılla, kalemle. Fark ettim ki kağıda yazmak daha bir eğlenceli. Uzun oluyor ve kaleminin hatasını daha net görebiliyorsun o halde. Değiştiriyorsun. Karalamak bile zevkli yaaa. Hele de elinde kurşun kalem varsa. Bu yüzden yaptığım ingilizce anlamıyla "typo" hataları çok fazlaymış yazılarımda.(Türkçesi neydi ki?) Burdan yazınca ayrı bir muamma. Ha-ha söyleyene bak hala hata barındırıyor klavyen. Sarhoşluğuma ver. Sarhoşluğuma ver.


Az evvel bir arkadaş sen "her şeye rağmen iyi bir insansın, hayat da güzel" dedi ve bitirdi konuşmayı. Yok canım msn'di. Beklediğim kutlayan telefon da gelmişti artık yazabilirim buraya.

Bugün benim doğum günüm.

Bugün için çok ayrı planlarım yok. Zaten azbuz sitemin gecenin bir yarısı hiç beklemediğim bir anda 24 ü 25 yapması koydu fazlasıyla. Şu an Zbigniew Preisner dinliyordum. Mezar kokuyor bu soundtrackler diye söyledim arkadaşa da. Ne tesadüf baksana mezarlığa gitmiş o da bugün. Geçirmiş zamanını. Bir gün orda olacakmış. Dedim "ne komik, ben de orda olcam, görüşür e-posta yazarız." belki. O bana bir şey söylemedi henüz. Ama ciddi miydi?

Benim doğum günüm olmasının yaşlanmamla ilgisi çok. Ama çeyrek asırlık bir ömür tüketmiş olmamın ölüme yaklaşmakla hiç ilgisi yok. Zaten o "Güneşe Bakmak- Ölümle Yüzleşmek" kitabını niçin okumuş olduğumu da farkında değilim. Daha yaşayacak ne çok şey var, durmasın ama yaklaşmasın da. Ya da sanırım "mezar gördüm" diyen kişiye kadar ölümün farkında değildim. Kitapta da demişti zaten, bir şeyler bunu tetikler, birden olmaz. İnsan ölümü hissederek kesinlikle doğmaz.

Neyse şu an kalkıp cümlelerime bağlantı verecek halde de değilim zaten. Okuyun, yazın ve tanıyın. Her yazarın yazdıkları bir kişi tanımlıyor size. Farklı kaç kişi hayatta karşınıza çıkıyor tam anlamıyla. Yazar sana kendini sunuyor oysa. Zihnini bu doğrultuda meşgul ettiğin ölçüde kazanıyorsun bir kişi daha. Dostlarımla her konuştuğum da söylediğim tabirle "bir insan daha". Peki "bir yazar daha?"

Offf. Sanırım seviyorum bu sesi. Teneke kutu bira "kokar teneke" derler. Hiç de bile. İlk açtığında çıkan o sesi kutuda biradan başka hiçbir şey içmeyen ben için ne vazgeçilmezdir.


Buldum o linki tekrar. Elimi ses kapaatmak için haporlere götüren linki. Kaybetmiştim.

ahanda:

http://chaoticcinema.pwp.blueyonder.co.uk/surreal.htm



Neyse. Gideyim bir.

6 yorum:

  1. - Ben de bu aralar kendime ait bie evin hayalini kuruyorum, bilmiyorum neden. Koskocaman bir kütüphanem varmış, falan filan.
    -Ankara dönem dönem nefret ettiriyor kendinden, çekip gidesi geliyor insanın. Ama en güzel dönüşler de Ankara'ya dönüşler oluyor, kürkçü dükkanı misali bir şehir işte.
    -Beytepe mi? Sen gidince çarşı birinci katta kiminle neskafe 3ü biraradamı sıcak suya karıştıracağım yase diye ağlamaya başlayabilirim. Hem öyle tuhaf bir duygusallık var üstümde hem de üzülüyorum gerçekten.Ankara'dan ayrılmamak konusundaki kararlılığın sevindiriyor az da olsa.
    -Şey, yase, ben o biranın kokusundan hep nefret ettim.
    -Sen yaşlamıyorum artık deyince öylesine bi espri yaptın sandım. Üstünde durup düşündüğün aklıma bile gelmedi. Bu aralar bendeki umursamazlık, umarsızlık, boşvermişlik, sıkılganlık düşünme mekanizmamı kötü etkiliyor. Benim sağlam düşünebilmem için biraz rahatsız mı olmam gerekiyor acaba?
    -Ölüm herkese en uzakta olandır. Kabullenmek lazım.
    -Her tanıdığımz insanla bir hayat daha öğrenip, bir kişi daha kazanıyoruz. Yazarlar için olan kısmına da katılıyorum sonuna kadar. İlk söylediğimdeki başarısızlıklarım ikinci söylediğimdeki başarılarımı kapatabilir mi yase?
    -Canım tospağam, iyi ki doğdun sen ya! İyi ki senin gibi bir arkadaşım olmuş!

    YanıtlaSil
  2. *"ikinci söylediğimdeki başarılarım ilk söylediğimdeki başarısızlıklarımı kapatabilir mi yase?" olacaktı. yanlış olmuş.

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ederim Sokak Lambası, iyiki sen de varsın.
    İnanır mısın, her gün insan çok farklı bakıyor hayata. Bugün daha dolu dolu ve mutluyum. Dünkü yazdığım şiiri bile hissetmiyorum şu an. Halbuki dün yazdıktan sonra bi on kere okumuştum. Sen bakma bu hallerime. Kolay ruh hali değiştirdiğim zamanlarımdayım. Kabuk yenileme mevsimi belki de şu an. Yanımda olduğun için teşekkürler:)

    Beytepe, benim için son bulsa da son bulmayacak dostluklarım,a nılarım hepsi orda! Anladığım kadarıyla da Beytepe hain değilmiş hatırlatırmış kendini sıkca ;)

    YanıtlaSil
  4. Seni hala çok özlesem de, biliyorum ki böyle olması gerekiyormuş canım. Canım, bildiğimiz anlamıyla canım.

    Seni her geçen gün daha da iftaharla izliyorum biliyor musun?
    Keşke etrafımda çok insan olsa da "aha bak bu benim eski sevgilimdi ama hala görüşüyoruz" diye gölgene sığınsam.

    Jd, öyle bir garip adam.

    YanıtlaSil
  5. bu yaziyi okuyunca Ankara'yi, hele hele "bir an once kurtulmaliyim artik buradan" diye binbir serzenis icinde surekli yerdigim canim Beytepe'yi ne kadar ozledigimi farkettim.

    sokak lambasi'nin dedigi gibi icimden "kurkcu dukkani misin be mubarek" diye gecirdim de boyle icim simsicak oldu.

    YanıtlaSil