20080910

Sinemada Gerçeküstücülük ve Luis Buñuel






Gerçeküstücülük



 ''Alışılmış ahlaka, geleneksel hayallere, duygusalcılığa, toplumun tüm ahlaksal pisliğine karşıyım… Burjuva ahlakı, benim için ahlaksızlığın ta kendisidir; çünkü ters kurumlar üzerine kuruludur: Din, vatan, aile ve toplumun diğer temel direkleri!..''

           Bu sözler Gerçeküstücülük akımının 7.sanattaki en önemli ismi olan ünlü İspanyol yönetmen Luis Buñuel'e aittir. ''Gündüz Güzeli'' adlı filmi ile ilgili bir söyleşide dile getirmiştir...

           20. yy.'ın başlarında Avrupa'da ortaya çıkan bir sanat akımıdır Gerçeküstücülük (Sürrealizm).
  Şair ve ressamlar I. Dünya Savaşı'nın yol açtığı yıkım karşısında dehşete kapılmış akılcı tutuma karşı tavır alarak bilinç dışının düşsel dünyasına yönelmeye başlamışlardır. Savaşın gerçekliği onları psikolojik bunalımlara sürükledikçe soyut anlamda var olan şeylere karşı ilgi ortaya çıkmış ve “güzellik” kavramını tanımını farklı yollarla yapmaya başlamışlardır.

Resim alanında André Breton’un, felsefe alanında Freud’un, edebiyat alanında Louis Aragon’un ve bizi en çok ilgilendiren  sinemasal anlamda da Luis Buñuel'in bayraktarlığını yaptığı bir akımdır.


Gerçeküstücülük, bütün sanat disiplinlerini etkisi altına alan bir akım olarak kalıcı olmuştur. Biçemin yok olduğu, romantik duyumların yerini mekanik algıların aldığı bir sanat anlayışıdır. Kapitalizmin öngördüğü yaşama alanlarına uyumsuzluk, düş ve us dışına, gerçeküstüye yönelik açılım sanat disiplinlerinin, en başta da edebiyatın içerik ve biçim değişimine yol açtı. Öznenin nesneye ilişkin epistemolojik birikimi bilgisi genişledi ve değişti. Bilincin ve bilinçaltının sınırsız alanları özgürce dışlaştırılabildi. Şüphesiz sürrealist sinemanın birikiminden Dogma başta olmak üzere Avrupa Sineması önemli ölçüde yararlanmıştır. Gerçeküstücülük içerik olarak sinema sanatına uygun bir yapıya sahiptir. Konunun reddedildiği bu akımın filmlerinde görülen temel özellikler; akılsal olanın dışına çıkma, düşlerin büyüsüne geri dönme ve ruhun bilinçaltı ifadelerini ortaya koymaktır.   


Gerçeküstücü Manifesto


 Hareketimiz hakkında halk arasında aptalca yayılan yanlış yorumlara karşı, çağdaş eleştirinin edebi, dramatik, felsefi, yorumlayıcı, hatta teolojik cismaniliğine karşı aşağıdakileri haykırarak bildiriyoruz.

                   1.Edebiyatla işimiz olmaz, fakat edebiyatı gerektiğinde her hangi biriniz kadar da kullanmaya tamamen muktediriz.


                   2. Gerçeküstücülük ne yeni bir araç ne kolay bir anlatım hatta ne de şiirin metafiziği falan değildir. O, aklın topyekün kurtuluşu anlamına gelir ve ona benzeyen her şeyin de.


3. Biz devrim yapmaya kararlıyız.


                  4. Biz gerçeküstücülük sözcüğüyle devrim sözcüğünü, sırf tarafsızlığını göstermek ve hatta bu devrimin dehşetengiz yapısını alaşağı etmek için bütünüyle bir araya getirdik.


5. İnsanların törelerini değiştirmek gibi bir iddiamız yok, fakat aklın kırılganlığını, inşa ettikleri sarsıntılı evlerini hangi kaygan zeminlere oturduklarını gözler önüne sermeye niyetliyiz


                  6. Topluma, bu resmi uyarıyı öfkeyle savuruyoruz; yan çizmelerine, dönekliklerine ve yanlışlarına dikkat etsinler, onların birini bile gözden kaçırmayacağız.


                   7. Fikrinin, düşüncesinin her savruluşunda, toplum bizi karşısında bulacak.


8.Bizler, ayaklanmanın, isyanın ustalarıyız. Gerektiğinde kullanamayacağımız, muktedir olmadığımız bir eylem biçimi yoktur.


                 9. Özelikle batı dünyasına diyoruz ki: Gerçeküstücülük karşınızda. Ve bizi sımsıkı bağlayan bu yeni “izm” de nedir? Gerçeküstücülük şiirsel bir biçim değildir. O aklın kendine yönelttiği bir çığlıktır ve o kendi zincirlerini koparmaya kararlıdır, hatta bunu demir balyozlarla yapmalıdır.




 Luis Buñuel (1900-1983)


Yüzyılın başlangıcında dünyaya gelen Buñuel; filmleri, sinema teknikleri ve kullandığı simgeler üzerine konuşmaktan pek hoşlanmayan bir yönetmendi. Lorca ve Salvador Dali ile başlayan dostluklarını 24 yaşındayken Paris’te sürdürmeye karar veren Buñuel, orada gerçeküstücülerle tanıştı ve gerçeküstücülüğün ilk filmini yaptı. Bu filmi yine Dali ile gerçekleştirdi: Endülüs Köpeği... Ardından 1930’de ikinci filmi geldi: Altın Çağ. Bu film, burjuva toplumunun tüm saygın kurumlarını yerle bir ediyordu ve bu yüzden yasaklandı, kopyalarına el kondu. Bu yasak ne yazık ki 1981 yılında kalkabildi ancak. Daha sonra ülkesine dönen Buñuel, Ekmeksiz Toprak adlı ilk belgeselini yaptı, ardından 1946 ile 1964 arasında 20 film çekti: Cannes’da en iyi yönetmen ödülünü kazandığı Unutulmuşlar, Rüzgarlı Bayır, Archibald de la Cruz’un Suçlu Yaşamı, Bu Bahçede Ölüm, Nazarin, İspanya’da yasaklanan ama 1963 yılında Altın Palmiye’yi getiren Son Yemek, Mahvedici Melek, Bir Hizmetçinin Anıları, Burjuvazinin Gizli Çekiciliği, Tristana, Saman Yolu, Gündüz Güzeli ve son filmi, Arzunun O Belirsiz Nesnesi...



            Luis Buñuel filmleri yenilikçi, kışkırtıcı ve insanoğlunu düşünmeye iten, bireyin ve toplumun tabularını yıkmaya çalışan niteliktedir. 1952 yılında Luis Buñuel Gerçeküstücülüğü açıklarken “film düşmanların elinde muhteşem ve tehlikeli bir silahtır. Bir film rüyanın istemsiz taklitidir”, der.


              Unutulmuşlar" ,"El" , "Archibald de la Cruz ' un Suçlu Yaşamı", "Rüzgarlı Bayır ", "Bu Bahçede Ölüm", "Nazarin"... Bazen toplumsal gerçeklikleri, bazen tutkuları, büyük, onulmaz, öldüren, mahveden tutkuları, bazen ise bireysel inanç ve vicdanla katolik kilisesinin dogmaları arasındaki çatışmayı veya tek bir filmin yapısı içinde hepsini birden irdeleyen, alttan alta açık bir kilise / papaz sınıfı düşmanlığının ve katolik inanç eleştirisinin kendini duyurduğu ve kara, keskin bir gülmece, daha doğrusu ironi duygusunun hiç bir zaman ortadan silinmediği filmler ...


             Gerçeküstücülük Buñuel ' in tüm filmlerinde alttan alta da olsa kendini duyurur. Gerçekle düşün kesin kesişme noktaları yoktur çünkü. Buñuel 'e göre ikisi de hep içiçe yaşarlar ...


                Luis Buñuel üstüne bir inceleme kitabı yazmış olan sinema tarihçisi Ado Kyrou : "Tüm sinema tarihinde, Luis Buñuel'in eserinden daha özgür, daha kişisel bir yaratış yoktur. Kalıplara onunki denli uymayan, sinemasal geleneklere onunki denli karşı çıkmış, her türden tabu' ya onunki denli egemen olan bir sinema da yoktur. Alışılmamış da akıl dışı da önceden bilinemez. Son derece rahat olan, gülmecenin çeşitli alanlarıyla da içli - dışlı olan Luis Buñuel'in sinemasında, gerçeküstücü devrim, bir emrivakidir, sanatının ayrılmaz bir olgusudur." der.




Luis Buñuel ve Endülüs Köpeği


         Luis Buñuel ve Salvador Dali tarafından yapılan 1928 yapımı Un Chien Andalou (Endülüs Köpeği) adlı film, bu akımın bildirisi niteliğindedir.


           Film Luis Buñuel ve Dali’nin düşlerinden ortaya çıkmıştır. Buñuel, Dali’ye Ay’ ı kesen ince bir bulutla, bir gözü yaran usturanın rüyasına girdiğini anlatır. Dali de bir gece önce rüyasında karıncalarla dolu bir el gördüğünden söz eder.


         Böylece Buñuel’in dediği gibi “psikolojik, kültürel, mantıksal hiçbir açıklamaya meydan vermeyecek düşüncelerin ve görüntülerin benimsendiği” film ortaya çıkar.


         Luis Buñuel’e göre bu film, rüyaların toplamı olamayacak kadar geniştir. Hatta filmin ruhun gayri ihtiyari bir sonucu olduğunu iddia eder. İstenmeyen rüyaların imitasyonu olan filmine eleştirmenler, sanatçılar, psikiyatriler derin anlamlar yüklemeye çalıştılar. Onlar tarafından bu filmde, Breton’un “Gerçeküstücülük, dünyaya gözü kapalı olarak yaklaşmaktır.” sözüne dayanarak gözün kör edilmesi ile bulutların arkasındaki gerçekliğin ilişkisi kurulmaya çalışıldı.


         Buñuel’in yaptığı şey, toplumun yozlaşmış değerlerine ve akademik ölçülere hapsedilmeye çalışılan sanata karşı bir başkaldırıydı. Toplum tarafından sorgulanmaksızın kabul edilen aile, devlet, din, vatanseverlik gibi değerlere saldırıyordu. Karşısında olduğu bir başka olgu ise ussalcılıktı. Amacı, insan beyni üzerinde ciddi bir sansür oluşturan ussal düşünceleri ortadan kaldırıp insanın libidinal ve anarşist güdülerini serbest bırakmaktı.


         Reaktörler:


         Bu filmden her bahsedildiğinde o günün sonunda oturup filmi tekrar izlerim, çünkü her defasında bir şey daha fark edilebilmeye müsait bir yapısı var filmin. Bu filmden, her kareyi durdurup 10 dakika  bakabilirsiniz, yani her ne kadar kısa gibi gözükse (45dkdır)de bu filmi gerçekten anlamak için çok zaman gerektiğine inanıyorum... Filmin ilk yarısı müzik eşliğinde verilmiştir, aynı görüntüler daha sonra köpek sesleri eşliğinde ürkütücü bir hava katılarak tekrar edilmiştir. Efendim, tekrar izlediğinizi fark ettiğiniz de arada fark var mıydı diye bakmayınız diye söylüyorum. Zira benim kabuslarımı süsleyen sahnelere o köpek sesleri de eşlik etmeye başladı, arada farkın olmadığını fark edene dek.



Luis Bunuel ve Altın Çağ

          Dali ve Buñuel’in ikinci filmi, 1930 yapımı L’ Age d’Or’dur (Altın Çağ). Bu filmde Buñuel’in toplumsal saldırganlık isteği güçlü bir biçimde görülür. Bu film her türlü geleneği reddetmesi bakımından bir manifesto sayılabilir. İnsanın toplumsal ve ussal bilinçliğindeki esaretinden kurtaran, özgürleştiren aşkı amour fou’yu anlatan film Gerçeküstücü sinemanın en doruktaki başarısıdır. 



            
  Luis Buñuel filmleri;



1977 - That Obscure Object of Desire

1974 - Le Fantôme de la Liberté

1972 - The Discreet Charm of the Bourgeoisie

1970 - Tristana

1968 - La Voie Lactée

1967 - Belle de Jour

1965 - Simon of the Desert

1964 - The Diary of a Chambermaid

1962 - The Exterminating Angel

1961 - Viridiana

1960 - The Young One

1959 - La Fièvre Monte à El Pao

1958 - Nazarín

1956 - La Mort en ce Jardin

1955 - Cela s’appelle l’Aurore

1955 - The Criminal Life of Archibaldo de la Cruz

1953 - Abismos de pasión

1952 - El Bruto

1952 - El

1952 - Robinson Crusoe

1950 - Los Olvidados

1930 - Age d’Or, L’

1928 - Un Chien Andalou


          Gerçeküstücü sinemaya Buñuel üzerinden bir bakışla bilgi vermeye çalıştım. Günümüzde yaşayan, tüm filmlerini bu akım doğrultusunda çeken bir yönetmen yok. Sadece akımın rituellerini filmlerine malzeme yapmış yoğun bir kalabalık var. Ve bu akım, bu yüzden benim sinemayı sevme sebeplerimden sadece biridir. İlk akla gelenler David Lynch (Eraserhead, Blue Velvet, Lost Highway, Mulholland Drive, and Inland Empire), Donnie Darko’su ile Richard Kelly, Michel Gondry (Eternal Sunshine of the Spotless Mind and The Science of Sleep), Jean-Pierre Jeunet (Delicatessen, La Cité des enfants perdus, Amélie), Darren Aronofsky (π, Requiem for a Dream, and The Fountain), Spike Jonze (Being John Malkovich), Takashi Miike (Gozu)…



            Akımı birazcık tanımaya başladığınızda sinemadan keyif alma katsayınız artacak, ayrı bir bağlılık hissedeceksiniz. Ben de  elimden geldiğince buradan o bağı güçlendirmeye çalışacağım. İyi seyirler…

Yasemin Şahin

Bu yazı tarafımdan İnfo Ankara Gazetesi
Eylül'08 sayısı için hazırlanmıştır.


Kaynakça:


·         Birinci Sürrealist Manifesto (1929), Andre Breton, Altıkırkbeş Yayınları, Eylül 2003.


·         Buñuel, Luis – Son Nefesim - Afa Yayınları – Eylül 1986


·         Onaran, Oğuz - Gerçeküstücü Buñuel – 25.Kare – Ocak 1997 – Ankara


·         Öztürk, Mehmet– Sinemada Gerçeküstücülük - Varlık Dergisi – Aralık 2004 – İstanbul








3 yorum:

  1. Dolu dolu, bilgilendirici bir yazı olmuş tospağa. İnfo Ankara okuyucuları çok şanslı ;)

    YanıtlaSil
  2. burjuvazinin gizli çekiciliği.:)

    YanıtlaSil