Bir insanın en son anlayacağı kişi kendisidir. Her ne kadar ilk gibi görünse de en sondur. Zaten tam anlamıyla anlamanın imkansızlığına dem vurmayacağım burda. Kendini tanıyan insanın anlatma yetisi de kuvvetlidir. Kendini tanıyan insan diğerlerinin de çok kolay anlayabilir, tanıyabilir.
Ama insan kendini bilmezse, kesinlikle ve kesinlikle başka birini tanımaya çalışmamalıdır. Kendinde henüz göremediği / görmediği eksiklikler kadar karşısındakinde de kalmıştır. Bundan emin olmalıdır. İkiyüzlü olduğu anlara bakıp karşısındakinin ikiyüzlülüğünü görmeli, yalan söylediği ve kendisini yalan iten anları bir bir zihnine not edip başkasının yalanlarını görebilme yetisini oluşturmalıdır. Ama asla kendi yalanına inanmamalıdır ki başkası da ona yalan söyleyemesin. Kendisi doğruyu söylerken bu hal üzerine şu yalanları da söyleyebilirdim diye ölçmesi gerekir ki, vakti zamanı gelince doğru söyleyenle yalan söyleyeni ayırt edebilsin. Tartışmanın otasında zıt taraftakinin kendine kuracağı cümlelerinin ne olabileceği üzerine düşünmelidir ki, ikna edici cümleleri kurabilsin. Tercih ettiği yolların bir başka alternatifini seçse başına ne gelirdiyi an ve an seçili yolda dahi kurgulamalıdır ki, bir sonraki tercih ettiği yoldan daha bir emin olabilsin.
Sevdiği insanı yanındayken, olmadığını da hayal etsin ki neden yanında olanın o olduğunu anımsasın. Neden yanında olduğuna dair elindeki kozlarını bir gün hiç göremediğinde de bir şeyleri öngörebilsin.
Her yol nasıl bakarsan bak, kendini tanımlamaktan geçiyor ilkin.
Bize saçma gelen her şey kendi saçmalığımız, anlamsız gelen her şey bizim anlamsızlığımız, yanlış gelen her şey bizim yanlışlığımızdır.
Hastaysan kıçın açıkta yatmışsındır.
Biri senin kalbinden gittiyse sen kapıyı açık bırakmışsındır.
"Kendi omzuna tırman: başka nasıl yükselebilirsin ki!" der Nietzsche.
Bir şeyleri başkasına mal ederek asla sana ait olmamış merdivenleri tırmanmanın alemi yoktur. Tırmandığın merdiven "kendini aşmak" değil "karşındakini ezmek" anlamını taşır. Bunun da anlamını göremeyen bünye kendini fason bir mutlulukta ve refahta bulur. Sürekli karşısındakinin üstüne tırmanmaya çalışan ve tek bir adım bile yol kat edemeyen odur!
İnsan ne yapıyorsa kendisi yapıyor şu hayatta. Kendisi için yapıyor işkenceyi de mutluluğu da. Kendini tanımayanlar da bu hazır besinden besleniyor doyumsuzca. Ama karnı hiç doymuyor hayatı boyunca.
Evet, birçok şeyin sebebini kendimizde aramamızdır doğru olan çoğu zaman. Ama bana göre şöyle bir gerçek de vardır ki, her şeye (olumlu ya da olumsuz) her zaman sebep olan biz değilizdir. Ne kadar da mantıksal çıkarsamalarla boğuşsak da, sonuç hep bizim mantığımızın doğru olduğu yeri işaret eder. İşte bu zamanlarda sebebi üzerimize almak, içimizdeki öfkeyi azaltmanın en iyi yoludur; ki bu yüzden bu yola sıkça başvururuz.
YanıtlaSilVe açıkcası "Biri senin kalbinden gittiyse sen kapıyı açık bırakmışsındır." düşüncesi de bu sorumluluğu ve sebebi üzerine alma gayretinin doğurduğu bir cümledir. Herkesi hayatımızda tutamayız ve bazen insanlar kapalı kapıyı açıp gitmeyi de tercih edebilirler.
Yine de zordur insanları anlamak, tanımak. İster kendini çok iyi tanı, ister süper sezgilere sahip ol, istersen tanımak istediğin kişi karşına geçip kendini anlatsın sana. Hiçbir zaman çözemiyor ki insanoğlu kendini, çözdüğü kadarının ancak bir kısmını anlatır sana. Bir kısmının o bile farkında değildir.(ve bununla birlikte insan değişime açıktır) Sense sana anlatılanlara kendince yorum getirirsin. Bu zor denklemin çözümlerine ulaşmak neredeyse imkansız olsa bile empatidir en büyük çözüm önerisi.
YanıtlaSilİnsan ne yapıyorsa kendisi için yapıyor, ne güzel söylemişsin Tospağa. Kendisi için konuşuyor, koşuşturuyor, yaşıyor. Ve elbette insan kendi işine geldiği için acı çekiyor, unutmuyor.
@Türkçeci: O insanın senin kalbinden çıkıp gitmesinin "neden"i onda yatıyor. Senden çıkıp gidenin nedeni de sende. Yani aynı sonucu veren olay, iki tarafa da sadece kendisi yoluyla bağlı. Onun bunu neden yaptığını anlamaya çalışmak için önce kendimize bakmalı...
YanıtlaSilAyrıca snein mantığının her zman doğru olduğunu düşünüyprsan zaten benim bu anlattığımı anlayamazsın. Burda işkenceyi de mutluluğu da kendisi oluşturan insan var. Her şekilde gelecek olan hayata hazır olan. Hatayı kendinde arayan. Diğe rinsanlar her zaman kaldırmaz hataları. Onları kaldırmayacakları bir yükün altın atmaktansa kendisi suçlu olmayı kabul eder. Hem böyle olunca başkalarıyla savaşmek yerine kendisiyle savaşır sürekli. Hep yanında olan ve tanıdğı ölçüde anladığı bir insanla, kendisiyle...
@Sokak Lambası: Karşına mütemadiyen kendini alırsan, sana "anlamıyorsun" ya da "yanlış anladın" ya da "ben onu demek istemedim" diyen biri çıkmaz. Yani senin dediğin gibi "kendince yorum getirmek" yanlışlığını da getirir ve sen bunu farkındasındır. Ama karşındakinin"yanlış anladımına bir alternatifin yoktur. Yanlış anlamış olabileceğin bir deüzerine seni yanlış anlamaya iten şeyi düşündürür. Bu da sana o insan hakkında bir kat "pürüz" yarattırır. Ama kendin varsan baş aktörde o zman pürüzü de kendine mal edersin, karşındaki insanın hiçbir suçu yoktur bu işte. Ben yanlış anladım dersin "pürüzü" kendine atarsın. İnsanın değişime açık olması senin de değişimie açık olman demek. Sürekli iki gözünün kendini izlediğini düşün. Bu iki göz kendi gözlerin. Türlü insanların "çoğunluğu" yerine sadece bir kişi var gözlemlemen gereken. Uğraşman gereken. Kendinle uğraş. Kendine kız. Doğru yolu bulana kadar. Değişimi göze alarak "tam anlamıyla tanıyamaz" dedim ya...
YanıtlaSilVe anahtar kelime....Empati... Ben bunu söylemek istememiştim. hanginize çağrıştıracak görmek istemiştim. Olaylarda kendini zıt tarafın bakış açısını görerek, ona cümleler ekleyerek gör. Dedim ya burdaki mevzu tamamen empatidir... Daha fazla söze gerek yok zaten. Anladın sen Sokak Lambası...
Ama açıkca söyleyim bu profili ben ne kadar oluşturabildim bilmiyorum. Ama olmak istediğim insan yüzde yüz o. Bunun için daha çok Nietzsche'den yardım almam gerekir tabiiki.