20091230

Kahveyi Anımsatan Islak Battaniye





“Üşüyorsun, şu battaniyeyi al üzerine” dedi aniden.

Dakikalardır hiçbir ses duymadığı birinden ilk aldığı tepki buydu. Yalnızdılar odada. Odanın ahşap tabanından nemli bir koku geliyordu. Islak ağaç kokusu. Şimdi dışarıdaki toprağın nasıl koktuğunu ikisi de hayal edebilirdi, ıslaklık o kadar yakındı. “Yürüyelim mi biraz sakıncası yoksa.” demek geldi içinden. Fakat sonra onun ıslak gözlerine bakarak vazgeçti. Kendi yüzünü merak ediyordu. Şimdi şu an bakışı bir başkasına nasıl görünüyordu ki? O da bu kadar kokusu olan bir göze mi sahipti acaba? Dudaklarını aralayacak gibi oldu. Belki de “Lavabo ne tarafta?” diye sormalıydı. Bildiği şeyleri sormak istiyordu şimdi, şu vakit. “Dışarıdaki toprak kokusunu bana anlatır mısın?” ya da “Şu an yüzün nasıl görünüyor bana anlat” demek istedi. Yine vazgeçti. Yüzünü battaniyeye çevirdi. “Üşüyor muyum?” diye geçirdi içinden. Yoksa bunu sadece o mu biliyordu…

“Gerçekten üşüyor muyum söylesene?”.

Bir an gözlerini kaçırdı cevap vermesine dayanamayacağını hissetti. Odadaki nemli tahta kokusu genzini yakıyordu. Bir anda ayağa kalktı adam. Kollarını birbirine kenetlenmiş kendi kendini saran ve kendisine bakmayan kadına doğru gitti. Onun yüzüne bile bakmak için kafasını kaldırmıyor oluşu ona tüm gücünü kaybettirdi. Devam etmek istemedi. Kanepedeki battaniyeye doğru yöneldi. Kahverengi ve kirli beyaz renkleri vardır. Canı bir kahve istedi. Şimdi battaniyeyi bırakıp bir kahve yapmaya gidebilirdi. Kadının sessiz olmak ister gibi çırpınan öksürüğünü duydu. Dizlerinin üzerinde kanepede oturan bu hüzünlü sese ıslak battaniyeyi uzattı. Isıtır mıydı? Isıtmalı mıydı?

“Dün gece onunla uyudum” dedi kadın.

“Ama bu ıslak” dedi adam battaniyeye bakarak şaşkınlıkla.

Dokunurken tiksiniyordu sanki. Bunu gören kadın

“Sana dün gece onunla uyudum diyorum” dedi.

Onun o tiksinerek dokunduğu ellerine bakarak. İşte şimdi battaniyeye bakarak saatlerce ağlayabilirdi. Adamın ellerine baktıktan sonra vazgeçti. Yüzünü başka yöne çevirerek elini alnına götürdü, sonra saçlarına. Saçlarının bozulmuş olacağından şüpheleniyordu. Düzeltmeye çalıştı. “Söylesene nasıl görünüyorum” demek istiyordu. Bunu söylemek istediği kişi orada yokmuş gibi davranmaya devam etmeye karar verdi sonra. Ellerine baktı bir anda. Onların da ıslaklık kokuyor olduğundan emindi. Koklamadı. Adam bu sırada battaniyeyi özensiz bir şekilde yere bıraktı.

“Sana ne vereyim ısınman için” dedi.

“Isınmak istemiyorum, ruhum üşüyor.” demek istedi kadın. Buna gülümseyeceği hatta sonra ona sarılacağından emindi. O yüzden söylemekten vazgeçti. Sarılmak istemiyordu. Gitmeliydi. Hemen şimdi yerinden kalkıp gitmeliydi. İnsan gücünü, evin anahtarlarını kapının girişine astığı gibi bir yere asabilse ve yine evden çıkarken de yanına alabilse diye düşündü. Kendi evimizin içinde hissettiğimiz en yalnız ve en savunmasız anlarımızın anlatımı da o kapının girişine astığımız güç parçalarımız olsa diye geçirdi içinden. Bunu hemen şimdi cümlelere döküp onunla paylaşmak istedi. Severdi onun bu tür kelime oyunlarını. Sonra vazgeçti, ona ait herhangi bir şeyi sevdiğini hatırlatmak istemiyordu şu an, çünkü dün gece ağlamaktan sırılsıklam ettiği battaniyeye tiksinerek dokunmuştu. Bunu hatırladıkça sinirleniyordu. Tırnaklarını ağzına götürdü. En sevdiği tırnağını kemirmeye başladı. Sorusuna cevap alamayan adam sessizliğe kızmaya başlamıştı. Neyse ki cama değen yağmur damlalarının sesi vardı. İkisi de o sesi duyuyordu sadece. Ortak nokta: ikisi de bu sesi çok seviyordu.

“Gökyüzü ağlıyor” dedi adam.

Buna bir cevap vermeyeceğini biliyordu. Gözü tekrar battaniyeye takıldı, canının kahve istediğini anımsadı.


“Kendime bir kahve yapacağım. “dedi.

Her gün aynı saatte kahve içerdi, şu an kendisiyle aynı evde ama kilometrelerce uzak kadınla birlikte. Bilirdi ondan gerçekten uzakta dahi olsa o saatte kahve içtiğini. Şimdi tepki vermiyordu. “Beni unutma.” demiyordu. Bir şeyler gerçekten ters gidiyordu. Kadın o sırada ayağa kalktı, terliğinin bir diğerini bulmak üzere etrafı kolaçan etti. Bulamıyordu. Adamsa hızla mutfağa gitmiş ve raftan iki tane fincan almak üzere elini uzattığında geri dönüşünün burukluğunu yaşıyordu. İki fincanı da rafa geri bıraktı, içeriye döndü. Terliğini bulamıyordu kadın. Israrla arıyordu. Adam büyük bir hışımla:

“Hissetmiş miydin?” dedi.

Kadın onca dakikadır koruduğu koşullu sessizliğini farkında olmadan bozdu ve bir anda “Neyi? “ dedi.

“Bu duruma geleceğimizi.” diye cevap verdi.

Kadın gözlerini kaçırmıştı yine. Daha da yaklaştı adam cevap bekliyor gibiydi. Ellerini kadının dağılmış olan saçlarını yüzünden sıyırarak özensizce geriye attı.

“Neden uyarmadın?” dedi.

Kadın hayıflanıyordu. “Rahat bırak, terliğimi bulamıyorum” dedi.

“Peki” dedi. Kadın şaşırmıştı, bu cevabı beklemiyordu. Israr etmesini istemişti… Cevap vermeyecekti kesinlikle ama keşke ısrar etseydi.

Daha önce kadının oturuyor olduğu kanepeye kıvrıldı adam. Battaniye hemen yanı başındaydı. Kadın onu terliğini ararken yerden alarak koymuştu oraya.  Islak değildi artık sanki. Sıkıca kavrayarak örttü üzerini. Kadın bir an duraksadı. Onun o battaniyeye bu kadar sıkı sarılıyor olmasına anlam veremedi. Tiksinirken dokunan eller kaybolmuştu. Tüm vücudunu örtüyordu. Dakikalarca izleyebilirdi bu sahneyi. Kirli ve kahverengi lekelere takıldı gözü ve sevdiğinin bir an önce uyumak isteyen halini izliyordu. Uyursa geçecek diyordu sevdiği  içinden, bundan emindi. Toprak kokusunu duydu, terliğinin birinin kanepenin altında olduğunu hayal etti, her yere bakmıştı, sadece orada olabilirdi artık. İçeriye gidip bir kahve hazırladı. Tekrar geldiğinde uyumuş olduğunu gördü. Battaniyeye dokundu kupkuruydu sanki. Ama kirliydi işte. Elindeki kahve dökülecek gibi oldu sonra tekrar tuttu, dökülmedi.

“Yahu yeniden ıslanmasıyla artık kimseyi ısıtamazdı eminim” dedi içinden ve kahvesinden koca bir yudum aldı, uyuyan gözleri seyrederken….

9 yorum:

  1. senin kelimelerini çok sevdiğimi söylemiş miydim...

    söylediysem bile yine söylerim, hep söylerim...

    bütün iyi dileklerimi, düş gibi ama gerçek zamanlar yaşaman ve yaşatmana dair temennilerimi de ekleyerek...

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ediyorum Beyenmeya, bir düş gibi olsun zamanlar, unutmak o kadar da kolay olmasın sonra... Her türlü zor çünkü yaşamak, bari güzel olarak kalan düşselliği olsun..

    Sevgilerimle..

    YanıtlaSil
  3. Sürekli duyguları kaçırma çabasında kahramanların. Birbirini seven ama ayrılığın dayanılmaz zorundalığına kilitlenmiş çiftler. Kadın gelirken erkek gidiyor. Erkek gelirken kadın...

    YanıtlaSil
  4. Aman tanrım... Lilith.... sen ne yaptın..................

    YanıtlaSil
  5. hayır! kötü bir şey söylemedim. olumsuz bir eleştiri de değil. yaşadıklarımı anlatıyorsun okuduklarımın içinde. parçalanmış bir haldeyim. toparlanamıyorum. yazılarının okuduğum kadarıyla her birinde ayrı bir parçamı buluyorum. canım acıyor yazdıklarını okudukça ama 'sen burada mıydın?' diyorum kaybettiklerime. aslında iyi bir şey ama yine anlatamadım!

    YanıtlaSil
  6. Anlıyorum.. Senin beni bu kadar nasıl anlayabildiğini de böylelikle anlıyorum.. Ne mutlu tüm bu sancıların ortaya koyduğu yazılar insanlara bir şeyler anımsattıysa... Acıları es geçelim, maddeleşebiliyorlar bak kolaylıkla. Kelime oluyorlar başkalarına bir bir vuruyorlar. Karaya vuruyor gibi... Bunun için yazmıyor muyuz zaten...

    YanıtlaSil
  7. bir kupa kahve ve de sigara eşlğinde okudum...kelimeler kelimeler...kelimer insanlar için değil..kelimeler insanlar tarafından yaratılmamış..çok sevdim...hey sen kaplumbağa...çok gelmedi mi gördüklerin...hey sen kaplumbağa hayat yine senin yüzüneyapışmış ve de ısrarla sana öykünüyor işte yine...hey sen kaplumbağa ...kelimeler..kelimelerin !

    çok sevdim...

    YanıtlaSil
  8. İyi ki Sigara Yanıkları'na benden sonra yorum bırakılmış, iyi ki okumuşum keşfedip bloğu.

    Çok iyi, çok...

    YanıtlaSil
  9. Sweet Leaf çok teşekkür ederim.. Ben de Alright Now.. blogunu takip ediyorum ilgiyle.. ne iyi ettin de geldin, sevgiler..

    YanıtlaSil